Çeltik Yanıklık Hastalığı için kritik süreç Temmuz ayıyla birlikte başladı. Kültürel ve kimyasal yöntemlerin iç içe geçtiği hastalık mücadelesinde tohum ilaçlaması en az çeşit seçimi kadar önemli.
Su içinde çimlenebilen ve kökleri suda erimiş oksijenden yararlanabilen tek tahıl cinsi olan çeltik dünya nüfusunım yarısından fazlasının ana besin kaynağı. Tuzlu ve alkali arazilerde yetişip bu arazilerin ıslahında etkili olan ve ekonomik açıdan yüksek verim sağlayan bitki tüm bu özellikleriyle Türkiye tarımında da önemli rol oynuyor.
Doğu Asya başta olmak üzere farklı iklimlerin hüküm sürdüğü çok geniş bir üretim alanına yayılan çeltiğin baş etmek zorunda olduğu zararlı ve hastalıklar da bölgelere göre değişiyor. Apayrı dillerden pek çok çeltik üreticisinin ortak tanıdığı olan Çeltik Yanıklığı Hastalığı bunlar arasında ilk sıralarda geliyor.
Çeltiğin yakın tarihinde kayıp ile anılıyor
Mantari bir enfeksiyon olan ve “Brusone” ismiyle de anılan yanıklık hastalığı Türkiye’deki çeltik tarlalarına da hiç yabancı değil. Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve Ege bölgesinde sıkça görülen hastalığın etmeni olan fungus hava koşullarının uygun olduğu yıllarda epidemiye yol açabiliyor.
Bu salgınların en şiddetlilerinden biri de geçmişte Türkiye’de yaşandı. 1975’te Karadeniz bölgesinin çeltik alanlarında yüzde 75 oranında ürün kaybına yol açan Çeltik Yanıklık Hastalığının yıkıcı etkisi o sezon İç Anadolu’dan Güneydoğu Anadolu’ya kadar uzanarak bu bölgelerde de çeltik rekoltesini yüzde 8 düşürmüştü.
Hangi koşullarda, ne yolla bulaşıyor?
Pyricularia oryzae isimli hastalık etmeni kış aylarını çeltik tohumlarında, hasat sonrası tarlada kalan bitki artıklarında veya yabani buğdaygillerde geçiriyor. Bu kaynakların üzerinde “konidi”lerini meydana getiren fungus, bunları rüzgar ya da sulama suyu ile sağlıklı bitkilere ulaştırmayı başarıyor.
Yüzde 80-98 nem ile 24-26 derece sıcaklığın oluştuğu koşullarda gelişmeye başlayan enfeksiyon sonucunda, kök hariç bitkinin her aksamında belirti görülmeye başlıyor. Hastalık genelde ilk olarak kardeşlenme döneminde küçük, yuvarlak ve kırmızı-kahverengi-koyu kahverengi yaprak lekeleriyle kendini belli ediyor.
Hastalığın gelişimi yapraklardan izleniyor
Temmuz ayından itibaren görülebilen bu lekeler ileri dönemde birleşiyor ve uçları sivri, uzunumsu lekelere dönüşüyor; lekelerin orta kısımları gri-beyaz-saman sarısı, çevresi ise koyu kahverengi hal alıyor. Enfeksiyonun şiddetli yaşandığı yapraklarda kurumalar da meydana geliyor.
Çeltik Yanıklık Hastalığını tanımlayan bu tip belirtiler yalnızca yapraklara özgü de değil. Bitkinin yaprak kınında da benzeri semptomlara neden olabilen enfeksiyonun tüm bu etkileri çeltiğin yaprak alanını kaybetmesine yol açıyor. Bunun sonucunda, oluşan daneler buruşuk ve zayıf bir hal alıyor ve bitki verimi de kaçınılmaz olarak düşüyor.
Yaygın çeşitlerde dayanıklılık sorunu yaşanıyor
Çeltik Yanıklık Hastalığı ile mücadele denildiğinde akla ilk gelen yol dayanıklı çeşitlerin ekimi ekimini yapmak. Ancak fungusun fizyolojik ırk oluşturma yeteneği bu noktada büyük bir sorun. Baldo, Ribe, Maratelli gibi Türkiye’de en çok yetiştirilen çeşitlerin neredeyse hepsi bu hastalık etmenine duyarlı. Ancak yaprak yanıklığına karşı dayanıklılık gösteren bazı ithal çeşitler mücadeleyi üretimin ilk adımından başlatmış oluyor.
Tohum ilaçlamasına dikkat!
Hastalığa karşı bir diğer önlem ise temiz tohumluk kullanmak. Bunun için mutlaka hastalığın görülmediği bölgelerden temiz tohum temin etmek ve tohum ilaçlaması yapmak gerekli. Ayrıca bitki artıklarını uzaklaştırmak, azotlu gübreleri zamanında ve dengeli uygulamak, bitkiyi su stresine sokmamak, ekimi zamanında ancak sık yapmamak da üreticinin elini güçlendiriyor.
Ekim aşamasında alınan önlemlerden biri olan tohum ilaçlamasının mutlaka koruyucu olarak yapılması öneriliyor. Bunun için tohum miktarına göre belirlenen küçük su tankları veya tohum ıslatma havuzları kullanılıyor.
Bitki korumada zamanlama kritik
Hastalık bölgede görülür görülmez veya hava koşullarının hastalık gelişimine uygun şekilde gitmesi durumunda ise zaman kaybetmeden yeşil aksam ilaçlamasına başlamak gerekiyor. İhtiyaç gözlendiği takdirde ilacın etki süresine ve hava koşullarına bağlı olarak ikinci veya üçüncü bir ilaçlama uygulamasına da başvurulabiliyor.