Dünya Ayçiçeği Derneği tarafından verilen Pustovoit Ödülü’ne layık görülen Trakya Üniversitesi Bitki Islahı Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Yalçın Kaya, ayçiçeği üretiminde yaşanan sorunları, aile işletmelerinin önemini ve bitki ıslahına dair öngörülerini tarlasera’ya anlatıyor.
Dünya Ayçiçeği Derneği tarafından verilen ve tarımın Nobel’i olarak bilinen Pustovoit Ödülü’ne layık görüldünüz. Ödüle dair düşüncelerinizi bizimle paylaşabilir misiniz? Sizce bu ödülün dünya tarımına katkısı bulunuyor mu?
Türkiye’de ayçiçeğinde kendi alanımda çalışmalarda bulunurken tabii ki bir yandan uluslararası çalışmalara da devam ettim. Ben 2008 yılında Dünya Ayçiçeği Derneği’nin yönetim kurulu üyeliğine seçilmiştim. 2012 yılında da derneğin başkanlığını yürüttüm. Uluslararası camiada gerek ayçiçeği gerek bitki ıslahı ve genetiği açısından birçok çalışmalar gerçekleştirdik. Aynı zamanda Türkiye Bitki Islahçıları Birliği Başkanlığı’nı da yaptım. Bu çalışmalarımız uluslararası alanda epey ilgi çekti. 4 yılda bir uluslararası başarı gösteren bilim insanlarına da bu ödülü veriyorlar. Ben de Sırbistan’da yapılan konferansta ödüle layık görüldüm. Tarımın Nobel’i demeyelim de ayçiçeğinde çalışan bir bilim insanı için en büyük ödül Pustovoit Ödülü. Daha önce de uluslararası çalışmalarım için Moldova Üniversitesi tarafından fahri doktoraya layık görülmüştüm. Biliyorsunuz tarımda genelde siyaset veya ülke başkanları dışında fahri doktora alan çok az insan var. Bu anlamda zaten çalışmalarım kabul görüyordu, bu alanda birçok projeler ve yayınlar yürütüyoruz. Takdir görülmek ve tüm bunlara layık olduğum için ülkemiz adına çok gururluyum.
Bitkisel yağlar içinde ayçiçek yağının önemli bir yeri bulunuyor. Bu anlamda ayçiçeği dünya ve Türkiye’de nasıl bir öneme sahip?
Türkiye’den ihraç edilen ürünlere bakıldığında ayçiçeği, 3-4 önemli yağ bitkisinden bir tanesi. Bunun sebebi ise kendi has özellikleri. Gerek kokusu gerek birçok tüketici tarafından tercih edilmesi ayçiçeğinin dünyanın her yerinde kullanılmasına olanak tanıyor. Genel anlamda mutfaklarda yüzde 70-80 oranında ayçiçeği kullanılıyor. Karadeniz’in çevresi dünyadaki ayçiçeği üretimin ekim alanlarının yüzde 60’ına sahip. Yani dünyanın en büyük ayçiçeği üreticileri Ukrayna ve Rusya. Arkasından Romanya, Bulgaristan, Türkiye ve Moldova geliyor. Bu bölgeler ayçiçeği bölgesi. Fakat son yıllarda Türkiye olarak üretimde rekor kırsak da ayçiçeğinde dışa bağımlıyız. Bölge üretimi için bir diğer önemli nokta ise Türkiye’nin stratejik konumu. Çünkü yukarıda mısır, buğday, kanola ve soyayı kattığımızda dünya gıdasının en önemli ürünlerini üreten ülkeler var. Aşağıda Afrika gibi hiç yağ üretemeyen ülkeler var. Türkiye yukarıdan yağları ham yağ olarak alıyor, rafine yağ olarak bu ülkeler için üretiyor. Zaten Türkiye dünyada en fazla ayçiçeği yağı ithal eden ve ihraç eden ülkelerden biri. Bu anlamda da önemli konuma sahip. Aynı zamanda ülkemiz dünyanın en modern işleme tesislerine de sahip.
2022’nin Ağustos ayında ayçiçeğinde etkili olan çayır tırtılına ayrı bir parantez açmak istiyorum. Çayır tırtılı popülasyonunu neden ve nasıl artırdı? Müdahalenin doğru ve zamanında yapıldığını düşünüyor musunuz?
Ufak tefek gecikmeler olsa da çok yayılmadan doğru müdahalenin yapıldığını düşünüyorum. Çayır tırtılının geçmişine bakıldığında her 20 yılda bir epidemi yapan bir zararlı. 6-7 bin km geçerek buralara göç ediyor. Çok rahat başka ülkelerden bizim ülkemize gelip belli dönemlerde epidemi yapıyor. Geçen sene de tabii ki belli bir zararı oldu ama çok da fazla verime yansımadı. Mutlaka bazı üreticilerin canı yandı. Geçmişe baktığımızda bunun her 20 yılda bir gerçekleştiğini görüyoruz. Fakat küresel ısınma, kuraklık ve kış soğuklarının olmaması bu döngüyü değiştirebilir. Hatta 10 yılda bir, 5 yılda bir çayır tırtılı ile karşılaşabiliriz.
Trakya bölgesinde tarımsal üretiminin dönüşümü ve geleceğine dair öngörüleriniz neler?
Benim en çok vurguladığım problemlerin başında kırsal kesimde üreticilerin yaşlı olması geliyor. Bir diğeri de açıkçası tarımda örgütlenmenin düşük olması. Yani üreticiler üretiyor fakat lisanslı depoculuk gibi örgütlenmeler gerçek anlamda olmadığı için karlılık oldukça düşüyor. Çünkü son yıllarda girdi maliyetleri çok yükseldi. Alet ve ekipman faaliyetleri neredeyse 3-4 kat arttı. Bu durum üreticinin belini büktü, karlılığını azalttı. Tüm bunların kırsal kesimden kaçışa sebep olacağını düşünüyorum. Onları orada tutmak için mutlaka gerek vergi avantajları olsun gerek yaşam koşullarının iyileştirilmesi olsun ne gerekiyorsa yapılmalı. Çünkü aile işletmeciliği Türkiye tarımının çimentosudur.
Bir deprem felaketi yaşadık. Herkes oradan şehirlere geldi, batıya göç söz konusu oldu. Bu anlamda kırsal kesimde sorunlar her geçen gün büyüyor. Bu da tarımsal üretimin geleceğini tehdit ediyor. Üreticilere vergi avantajı, destek ve benzeri şeyler yapılmazsa, onları daha örgütlü hâle getirmeyip, yaptığı üretimin simsarlar tarafından ucuza kapılması engellenmezse tarımın geleceği oldukça karanlık. Yaşanan bütün olumsuzluklar üreticinin kârının düşmesini ve kırsal kesimi terk etmesini sağlıyor. Kırsal nüfusu orada tutacak, aile işletmeciliğinin devamını sağlayacak politikaların olması gerekiyor.
*Röportajın tamamını tarlasera Mart sayısında okuyabilirsiniz.