Krizler, pandemi ve savaş dünyada gıda fiyatlarını etkilerken, tarımda çözülme, daralan üretim, ithalata yönelik politikalar ve serbest piyasa koşullarına terk edilen Türkiye tarımında çok üst seviyelerde fiyat artışları yaşanıyor.
Prof. Dr. Havva Tunç
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi
Bir ekonomide mal ve hizmet fiyatları genel seviyesindeki (FGS) değişimin, artış yönünde olması enflasyon olarak adlandırılır. Serbest piyasa ekonomisinde mal ve hizmetlerin fiyatını piyasa içi dinamikler olan mal ve hizmet arzı (üretim) ve talebi (tüketimi) belirler. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ülkelerin en büyük sorunu içinde bulundukları iktisadi krizler ve sosyolojik yıkımlar olup amaç bunların üstesinden gelebilmekti. 1970’li yıllarda finansal krizlerin üstesinden gelebilmek için küresel piyasalarda Monetarizm rüzgarları esmeye başladı. Monetarizm bir para teorisi olup yaşanan krizlerin, ekonomik durgunlukların üstesinden gelinebilmesi, ekonominin parasallaşması ile olası olduğunu açıklayan kuram ve politikalardır. FED, ECB gibi merkez bankalarının uyguladıkları genişletici para politikaları, bu parasallaşmayı belirler. Günümüzde küresel piyasaları etkisi altına alan fiyat artışları ve arz yetersizliği parasal genişlemenin ilk belirtileri olarak değerlendirilmelidir. Merkez bankaları para politikası bağlamında yeterince sıkılaştırıcı önlemlere başvurmazlar ise fiyat artışları giderek şiddetlenecektir.
Gıda fiyatları rekor seviyelere ulaştı
Küresel para ve finans piyasalarında 2007 sistemik finans krizi ve Covid-19 pandemisinin yol açtığı iktisadi mali kriz nedeniyle başta FED olmak üzere merkez bankalarının izledikleri bilanço genişletici para ile kambiyo ve maliye politikaları (kredi ve destek ve yardımlar) nedeniyle dünya gıda ve hububat fiyatları artış trendine girdi. Bunun yanı sıra Ukrayna-Rusya savaşı ile zaten var olan üretimde girdi sorununa bir de enerji tedariki sorunu eklenince küresel fiyat artışları özellikle gıdada son 40 yılın en yüksek seviyesine ulaşmıştır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında kalkınma adı altında oluşturulan politikalar 1980’li yıllarda post kolonyal yapılanma olarak ülke ekonomilerinde yerini aldı ve bu yapılanma tarımda çözülmeyi beraberinde getirdi. Diğer taraftan Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü (WTO) gibi oluşturulan kurum ve kuruluşlar ile post kolonyal yapılanma, sermaye birikimini gerçekleştiremeyen ekonomilerde tarımın Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) içindeki payının azalmasına yol açtı. Böylece aktif nüfusun tarımda istihdam edilme oranını azaltacak politikaların uygulanması ile yetersiz sermaye birikimi gerçeği tarımsal üretimde azalış olarak kendini gösterdi. Aslında sermaye birikimini gerçekleştiremeyen ekonomilerde konvansiyonel tarım politikaları tarımın çözülmesini hızlandırdı ve özellikle gelişmekte olan ülkelerde tarımsal ürünlerde (gıda) ithalata, bağımlı olundu. Daha da kötüsü tarımın stratejik önemi ve tarımsal üretimde etkin kaynak kullanımı ve de maliyetler göz ardı edildi.
Tarımda çözülme hızlandı
Tarımsal üretimde kendi kendine yeterli dünyanın yedi ülkesinden biri olan Türkiye, tarımsal ürünlerde izlenen neo-liberal politikalar nedeniyle ithalatçı ülke konumuna geldi. Finansal krizler ve salgınlar neticesinde parasallaşan küresel piyasalar ve Türk tarımının yapısal sorunları nedeniyle Türk tarımı, kendini kontrol edilemeyen fiyat artışları içinde buldu. Serbest piyasa ekonomisi ve özelleştirme bağlamında Türk tarımında uygulanan neo-liberal politikalar, kamunun düzenleme, denetleme ve kontrol fonksiyonlarını yapamamasına daha da önemlisi üreticinin finansmana erişiminin serbest piyasa koşullarında olmasına yol açtı. Bunun yanı sıra, kurumsallaşmamış Türk tarımsal ürün üreticisi gübre, tohum, enerji gibi girdilerini monopol veya monopole yakın piyasadan tedarik ederken ürünlerini serbest piyasa koşullarında satması kâr maksimizasyonunu gerçekleştirememesi neticesinde tarımda çözülme hızlandı.
Türkiye tarımındaki çözülmeyi veriler ortaya koyuyor
Türk tarımında çözülme, göstergeler itibariyle değerlendirildiğinde, sayısal veriler mevcut durumu açıklar niteliktedir. Örneğin toplam istihdam içinde tarımın payı 1998’de yüzde 33 iken 2021 yılında yüzde 17,2’dir. GSMH içinde tarımın payı 1998’de yüzde 12,5 iken 2021’de yüzde 5,6’dır. Toplam ithalat içinde tarımın payı 1998’de 3,7 milyar dolar iken 2021’de 4,9 milyar dolara çıkmıştır. Toplam tarımsal arazinin ekilen alanı 1998’de 26,6 milyon hektar iken 2021’de 17,9 milyon hektara inmiştir. Türk tarım sektörünün çözülme göstergeleri olarak sayısal veriler, değerlendirildiğinde üretim azalışı ve fiyat artışlarının kaçınılmaz olduğu anlaşılmaktadır. FAO’ya göre küresel piyasalardaki fiyatlar artış trendindedir. FAO’nun gıda fiyat endeksi Şubat 2022’ye göre Mart ayında yüzde 12,5 iken TÜİK’in Türk tarımında girdi fiyat endeksi aynı dönem için yüzde 16,5’in üzerindedir. Hane halklarının toplam harcamaları içinde gıdanın payının yüksek olması tarımın, genel fiyat artışları üzerindeki baskısını artırmaktadır.
Arazi, iş gücü ve sermaye bulmak zorlaşacak
Tarımsal üretimin dönemsel değişimi ürün stoklarında, daha da önemlisi fiyatlarda değişime/dalgalanmaya yol açmaktadır. Tarımsal ürün üretiminde dalgalanma nedenlerini sıralarsak ilk sırayı iklim değişimi/mevsimsel hava hareketleri (aşırı yağış, kuraklık) alır. Tarım ürün arzının serbest piyasa koşullarında arz edilmesi ürün arzının bol olduğu dönemlerde fiyatlarda düşüşlere yol açmakla beraber bir sonraki dönemin arzını etkilemektedir. Bunun yanı sıra izlenen tarım politikaları da ürün arzını etkilemektedir. Örneğin korumacı ve destekleyici politikalar ürün arzındaki dalgalanmaları minimize ederken, liberal politikalar dalgalanmaların şiddetini artırmaktadır.
Türk tarımında daralan üretimin yol açtığı artan fiyatların, fiyatlar genel seviyesi üzerindeki baskısını minimize etmek için politika yapıcıların politikalarının ithalat olması tarımda çözülmeyi daha da artırdı. Yakın bir gelecekte Türk tarımında ne ekilebilir tarım arazisi ne çalışacak insan gücü ne de yeterli sermaye birikimi bulmak nerdeyse imkansız olacaktır.
Küresel ısınmanın da rolü bulunuyor
Tarımın yanlış yapılanması ve piyasanın rekabetine terk edilmesi sonucu yurt içi gıda fiyatları yurt dışı fiyatlardan daha hızlı artmakta olup, krizler ve salgınların yanı sıra Ukrayna-Rusya savaşı bu durumun daha da kötüleşmesine yol açtı ve bu süreç devam etmektedir.
Dünya gıda fiyatlarındaki artış nedenlerinin başında parasallaşan bir dünya ekonomisinin yanı sıra hem izlenmekte olan tarım politikalarının enflasyon üzerindeki etkileri hem de tarım politikalarından bağımsız olarak küresel ısınma nedeniyle gerçekleşen kötü hasattır. Bununla birlikte dünya buğday talebinin yaklaşık yüzde 30’unu karşılayan Ukrayna’nın ve dünya enerji talebinin, doğal gazda yaklaşık yüzde 50’sini karşılayan Rusya’nın birbirleriyle olan savaşı gıdada fiyat artışlarını hızlandırmaktadır.
Gıdaya erişim giderek zorlaşıyor
Diğer taraftan artan dünya nüfusu özellikle Hindistan, Çin ve Pakistan gibi ülkelerde gıda maddeleri talebindeki artış ve tarımsal hasadın düşüklüğü ve de savaşlar, stokları azaltacağından dünya gıda maddelerinin fiyatındaki artış hızlanmaktadır. Ayrıca, gelecekte tahıl ürünleri fiyatlarında olası fiyat artışı beklentisinin yüksekliği spekülatif hareketlere ivme vererek fiyatları artırmaktadır.
Türk tarımsal ürünlerinde ortaya çıkan fiyat artışı, küresel piyasalardaki artışın kat be kat üstündedir. Bunun nedeni Türk tarımının kendine has yapısı ve tarımda izlenen politikalar daha da önemlisi tarımın serbest piyasa koşullarına terk edilmesi ve politize olmuş bir sektör olmasıdır. Tarımsal üretimde üretim azalışı, azalışla beraber gıdaya erişimin giderek zorlaşması, yüksek fiyatlar bağlamında yetersiz ve kötü beslenmenin yanı sıra açlık ve yoksulluk tartışılan konular arasında yerini aldı ve almaya devam edecektir.