Küresel tarımda değişim rüzgârları -3
1. bölüm / 2. bölüm / 3. bölüm / 4. bölüm
Genta Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Batur, tarımda küresel şirketler arasında gerçekleşen anlaşmaları tarlasera.com’a değerlendirdi.
Tarih ve toplum bilimcilerin üzerinde büyük oranda hemfikir olduğu bir görüş var: İnsanlığın toplum yapısına geçişinde en büyük pay tarıma ait. Tarım denilen bu kadim uğraş, yeni bınyılın ilk yıllarını yaşadığımız şu günlerde halen insanlığa dair diğer tüm faaliyetlerden çok daha farklı bir konumda bulunuyor. Tarım bir yandan bilim ve teknoloji ile kolkola ilerleyen bir sanayi alanı, bir yandan da bu üretime günbegün katkı sağlayan milyonlarca insanın yaşam biçimi.
21. yüzyıla girerken küreselleşme süreci ile birlikte tarıma yön veren özel şirketler de küresel yapılara dönüştü.
Küresel ve yerel iç içe
Modern tarımın bilim ve teknolojik gelişiminde özel sektörün payı son yüzyılda yadsınamaz şekilde ön plana çıktı. Küreselleşme süreci ile birlikte tarıma yön veren özel şirketler de küresel yapılara dönüştü. Öte yandan toprağa/coğrafyaya sıkı sıkıya bağlı bir uğraş olarak tarımda yerel şirketler ve kamu kurumları da modern zamanın gerekliliklerine uyum sağlayarak tarım sahnesinde etkilerini sürdürüyor.
Tarımdaki değişim gözle görülür hale geldi
2015 yılının Aralık ayında bu küresel şirketlerden ikisi olan Dow ve DuPont’un birleşme kararı almasıyla tarımda yeni bir döneme girildiği konuşulmaya başladı. İlerleyen aylarda tarımın zirvesinde yer alan Syngenta, Bayer ve Monsanto’nun da bu birleşme/satın alma dalgasına katılmasıyla değişim gözle görülür hale geldi.
Dow-DuPont birleşmesinden bir süre önce ABD’li girişimci Ari Gendason şöyle bir açıklama yapmıştı: “Doğanın ve tarımın evrimi bize şunu söylüyor: Bir araya gelin, maliyetleri düşürün ve Ar-Ge’de ortaklaşın.”
Açlık ve çevre sorununun gölgesinde
Gelişmeler Gendason’un dile getirdiği yönde yaşanıyor. Ancak tarihteki herhangi değişim sürecinin sancısız ya da tamamen olumlu yönde olduğunu söylemek güç. Gıda ve su krizi tehdidi, geniş kitleleri etkileyen açlık sorunu, ekonomik-sosyal eşitsizlikler ve doğanın, çevrenin ve tarım arazilerinin üzerindeki baskılar tüm bu değişimlere nesnel bir gözle bakmayı zorunlu kılıyor.
Anlaşmaların üç temel nedeni var
Tarımdaki değişim rüzgarlarını tarlasera.com’a yorumlayan Genta Yönetim Kurulu Başkanı Yavuz Batur, küresel şirketlerin son yıllarda hedeflediklere kârlara ulaşamamaları sonucunda yeni anlaşmalara yöneldiklerini belirtiyor. Batur’a göre bunun üç temel nedeni var: Tahıl fiyatlarının 2013’ten bu yana sürekli düşmesi, Çin ve Brezilya gibi ülkelerde tarımsal girdilere olan talebin tahminlerin altında kalması ve söz konusu şirketlerin teknoloji geliştirme konusunda yavaşlama eğilimine girmesi.
Batur, “Buna karşın lüks içinde yaşamaya ve yüksek miktarda borç alarak bol keseden harcamaya devam ediyor ve özellikle yüksek kâr dağıtım sözü verip şirketlerine çektikleri ‘yatırım fonları’nın beklentilerini yerine getiremiyorlar. Sonuç olarak birleşme yoluyla Ar-Ge istasyonu ve çalışan sayılarını azaltarak kârlılıklarını arttırma yoluna gidiyorlar” şeklinde konuşuyor.
Altta yatan düşünce
Batur’a göre birleşmelerin temelinde şu düşünce yatıyor: “Artan dünya nüfusu ve gıdaya olan talep tarımsal üretimi, dolayısıyla girdi tüketimini arttıracak; sonuçta pazar çok daha büyüyecek ve gelirler artacak. Yeni teknolojiler kullanarak üreticileri tohum, zirai ilaç, gübre, mekanizasyon, meteorolojik öngörülere göre teknik destek, hatta tarım sigortası gibi tüm kanallardan kendilerine müşteri edecekler. Ve patentler vasıtasıyla tüm üreticilerden faaliyetlerinin her aşamasında bir pay elde edecekler.”
"Büyük şirketler birleşme yoluyla Ar-Ge istasyonu ve çalışan sayılarını azaltarak kârlılıklarını arttırma yoluna gidiyor."
2 milyar üreticiyi kontrol etmek bir ütopya
Ancak Batur bu hedeflerin gerçekçi olmadığı görüşünde. “Bu küresel şirketler genel kapitalist yaklaşımın ‘dünyanın kaynaklarını kullanarak ekonomiyi sürekli büyüteceğiz, talebi, dolayısıyla üretimi arttıracağız, dünya ve bireyler zenginleşecek, bireyler daha fazla tüketecek ve mutlu olacak’ ütopyasının bir parçası" diyen Batur, kaynakların sonsuz olmadığına dikkat çekiyor ve şunları söylüyor: "Ekosistemin hızla bozulduğunu, çevre kirliliği, küresel ısınma gibi sorunların büyük bir hızla kendini hissettirdiğini, bireylerin gelirlerinin ve mutluluklarının artmadığını, aksine gelir dağılımının çok daha bozulduğunu gözlemliyoruz."
Jenerik firmalar yeniden öne çıkmaya başladı
Tarımda tekelleşme ve küçük ve yerel işletmelerin giderek azalması son yıllarda artan bir endişeye yol açıyor. Nitekim Birleşmiş Milletler de 2014’ü Uluslararası Aile Çiftçiliği Yılı olarak ilan etmişti. Günümüzde yaklaşık 2 milyar küçük tarım üreticisi bulunduğunu hatırlatan Batur, “Bu şirketlerin ‘kaynakların sonsuzluğu’ üzerine kurulu bir ütopyayı gerçekleştirmeleri bence olanaksız” diyor. Batur, Türkiye açısından şu dikkat çekici örneği veriyor: “Ülkemiz zirai ilaç kullanımında 15 sene evvel jenerikler öndeyken, devamında daha pahalı ama modern ilaçlar öne geçmişse de son 2 yıldır jenerikler tekrar liderliği ele geçirmiş durumda.”
"Özellikle üretici örgütlenmesinin olmadığı ülkelerde rakip olabilecek yerli firmaları ekarte etmek kolaylaşacak."
Sessiz çoğunluk için riskli bir dönem
Batur 2016’da yaşananların kısa vadede olumsuz etkilerinin olacağı uyarısında bulunuyor: “Bu şirketlerin finansal güçleri arttıkça ülkeleri yöneten politikacı etkileme, sessiz çoğunluk olan üreticilerin çıkarları aleyhine uygulamalar yaptırmaları kolaylaşacak. Örneğin ülkemizde pancar üreticilerinin bir kenara itilerek şeker üretiminde nişasta şurubuna geçilmesini sağlamaları gibi.”
Küçük üreticilerin tarımda çıkması hızlanabilir
Bu süreç Türkiye gibi ülkeler açısından da riskler taşıyor. Batur, “Türkiye benzeri güçsüz ve üretici örgütlenmesinin olmadığı ülkelerde fiyatları önce düşürüp, kendilerine rakip olabilecek özellikle yerli firmaları ortadan kaldırdıktan sonra, girdi fiyatlarını yükseltebilecekler. Girdi fiyatlarının ve teknik seviyenin yükselmesi sonucu küçük üreticilerin tarımdan çıkması hızlanabilecek” yorumunu yapıyor.
PAZARTESİ: Yeni dönem ne gibi fırsatlar yaratabilir?