Üretimi kadar şimdilerde tüketimi de epey masraflı olan sebze-meyvenin neden bu kadar yüksek fiyatlara ulaştığı herkesin merak konusu. Ancak esas sorulması gereken soru şu: Üreticinin hak ettiği kazancı elde edip, tüketicinin de daha uygun fiyatlara sebze-meyve satın aldığı bir yapı mümkün mü?
Son 16 yıl içinde ilk kez enflasyonda en çok artan ürün grubu gıda oldu. Bunun neticesinde herkes yaşanan sebze-meyve fiyat artışlarına bir suçlu aramaya başladı. Yeni Hal Yasası, döviz kurlarında düşüş, aracıların ortadan kaldırılması, tohum ve bitki koruma ve bitki besleme ürünlerinde yerli alternatiflerin üretilmesi, vergilerin azaltılması, tanzim satışlar ya da üreticinin kooperatifleşmesi… Bunlardan hangisi ya da hangileri hayata geçirilirse fiyatlar aşağıya çekilebilir? Bu başlıkların tamamı için nasıl gelişmeler olmalı ki hem üretici hem de tüketici kazansın? tarlasera.com 8 bölümlük yazı dizinin son etabında sebze-meyvedeki krizden gerçekçi çıkış yollarını inceledi.
Hal Yasası tek başına yeterli değil
2010 yılında çıkarılan Hal Yasası üzerinde hükümet çeşitli değişikliler üzerinde çalışıyor. Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan yeni yasanın hazır olduğunu, yürürlüğe girdiğinde fiyatların düşeceğini belirtiyor. Çıkarılacak bir yasa ile fiyatların aşağıya inmesi pek mümkün değil. Önemli olan çıkarılacak yasanın ihtiyacı ne kadar karşılayacağı. 2010 yılında yasa ilk çıktığında dönemin Ticaret Bakanı Hayati Yazıcı da fiyatların yüzde 25 düşeceğini belirtmişti. Ancak beklendiği gibi olmadı. Bu yasayla da benzer beklentiler yaratılmaması gerek. Bakan Pekcan’ın hazır olduğunu belirttiği yasanın sektör aktörleri ile paylaşılarak tartışılması ve yürürlüğe girdiğinde tüm kesimler tarafından uygulandığından emin olunması şart.
Peki vergilendirme noktasında yeni yasa neleri değiştirmeyi vadediyor? Üreticilerin özellikle talep ettiği noktalardan biri de bu. Perakende satış yapan marketler, manav ve pazarcılar özellikle sebze-meyveden alınan yüzde 8 KDV’nin düşürülmesini bekliyor.
Kur 2018 yılındaki seviyesine dönmeyebilir
2018 yılında kurdaki artış yılsonuna doğru nispeten dengelendi. Ancak bu dengelenme 2018 yılında yaşanan yüzde 80 civarındaki kur artışını da geri döndüreceğe benzemiyor. Bu durumda bitki koruma ve besleme ürünleri, tohum ve mekanizasyon başta olmak üzere pek çok noktadaki girdi maliyeti önceki seviyesine dönmeyebilir.
Kim, ne iş yapacak?
Aracılı sistem yıllardır tarımın bir parçası olarak günümüze kadar geldi. Bu süre içerisinde zaman zaman tartışma konusu olsa da sebze-meyvenin sağlıklı şekilde tüketiciye ulaşmasını sağladı. Ancak günümüzde bu yapı içindeki üretici, komisyoncu, aracı, tüccar, nakliyeci, sanayici, ihracatçı, market, manav gibi aktörlerin tanımları doğru şekilde yapılmalı.
Mesela binlerce dönüm alanda üretim yapan, kendi işleme tesisi olan, endüstriyel olarak ürün işleyen, hal sistemine sokmadan ürününü direkt kendi pazarlayabilen mi üretici? Yoksa 10-15 dönüm alanda üretim yapan ve ürününü Toptancı Hali’ne getiren mi üretici? Yani bir kişi hem üretici hem tüccar hem sanayici hem ihracatçı hem de son satıcı olabilir mi? Peki bu durumda fiyat kontrolü yapılabilir mi? İşte bu nedenle kimin ne iş yaptığı konusu çok önemli. Aslında doğru şekilde planlanmış ve kimin ne iş yapacağı açık şekilde belirlenmiş olan bir sektör yapısının oluşturulması kalıcı çözümü getirebilir.
Tanzim satışlar bittiğinde ne olacak?
Sebze-meyve fiyatları büyükşehirlerde kurulan tanzim satış noktaları ile kısmi şekilde kontrol ediliyor. Devlet eliyle yürütülen bu süreç ne kadar devam edecek? Tarım Kredi Kooperatifler Birliği Genel Müdürü Fahrettin Poyraz 2,5 aylık olarak planlandığını belirtti. Poyraz’a göre, örtü altı ve açık alan ürünlerinin pazara dahil olmasıyla birlikte yaşanacak bolluk sebze-meyve fiyatlarında bir gevşeme olacak.
Bu yönde bir bakış açısının temelinde halihazırda sebze-meyve fiyatlarının yüksek olmasında ürün azlığının etkili olduğu sonucu çıkarılabilir. Ancak bu doğru bir yaklaşım değil. Ürün fiyatlarındaki yüksekliğin girdi maliyetleri ile değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım. Örtü altı ve açık alan üretiminde yeni ürünlerin girdileri bugünden daha düşük seviyede olmayacak. Yani gelecek yeni ürünlerin daha düşük fiyata sahip olmasını beklemek pek gerçekçi bir bakış açısı değil.
Kooperatifleşme üretici için önemli bir adım
Peki, tüm sektörü rahatlatacak doğru çözüm nedir? Bu amaçla üretici tarafından atılacak ilk ve en önemli adım kuşkusuz kooperatifleşmek. Çünkü üretici ihtiyaç duyduğu finansmanı komisyoncudan alıyor. Bu durum üreticiyi mevcut yapıya bağımlı kılıyor. Kooperatif kurulduğundaysa üretici, ürününü satın alacak olan komisyoncu ile muhatap olmayacak. Kooperatif yöneticileri üretim ve pazarlama sürecindeki tüm aşamaları üreticiler adına yürütecek. Bu örgütlü yapının oluşturacağı işleme tesisinde ürünler sınıflandırılarak gerçek değerine alıcı bulma şansı yükselecek.
Üretici için bir diğer önemli maliyet kalemi de gübre, tohum ve zirai ilaç. Yerli alternatiflerin düşük seviyede olduğu bu üç alanda Türkiye doğru gelecek vizyonu ile hareket ederek üreticiyi rahatlatabilir. Bu üç başlıkta gerçekçi bir yaklaşım ile hareket etmek gerekiyor. Büyük ölçüde dışa bağımlı olunan gübre sektörü kurdaki artıştan fazlasıyla etkileniyor. 2018 yılında neredeyse yüzde 100 oranında artan gübre fiyatına karşın buğday fiyatı yüzde 11,7 arttırıldı. Böylesine büyük bir fark ile üreticinin kâr etme şansı yok denecek kadar az. Tohum ve zirai ilaç noktasında da benzer bir durum söz konusu.
Geleceğe yönelik doğru planlama çözüme ulaştırır
Çözüm noktasında tarımın doğru bir vizyon ve strateji ile yeniden ele alınması gerekiyor. Bu noktada Türkiye’nin ihtiyacı olan şey, hükümet politikalarının üzerinde yer alacak, uzun döneme yayılmış bir tarım plânı. Sektördeki tüm aktörleri kapsayan bu plân, aynı zamanda devlet politikası olarak kabul edilebilir. Üretime teşvik edecek bu yol haritasında, üreticinin maliyet olarak kabul ettiği tüm girdilere kolayca ulaşabilmesi sağlanmalı. Bu noktada tarım desteklerinin de gerçek üreticiyi kapsayan bir şekilde tekrar revize edilmesi sonuca ulaşma noktasında hız kazandırabilir.
Maliyetleri düşürmek için yerli alternatifler yaratılmalı
Üretici girdileri noktasında da devlet eliyle oluşturulacak bir yapı ile gübre, tohum ve zirai ilaç üretimi için Ar-Ge çalışmaları başlatılabilir. Bu üç ürün grubunun yerli alternatiflerinin oluşturulması kur ve ithalattan kaynaklanan maliyet artışlarının önüne geçebilir. Bu noktada adımların gecikmesi tarımsal girdiler üzerindeki ithalat ve kur baskısının sürekli olarak hissedilmesine neden olacak.
Tarım her ne kadar geleneksel yöntemlerle yapılıyor olsa da üreticilerin kârlılıklarını arttırabilmeleri için bilimsel bilgiden de faydalanmaları gerekiyor. Özellikle genç üreticilerin tarımsal eğitimini arttırmak, tarım meslek liseleri ve ziraat fakültelerindeki eğitim kalitesini biraz daha yukarı çıkarmak sektöre daha sürdürülebilir bir yapı kazandırabilir. Kısacası, tarımın eğitimden hammaddeye, üreticiden yöneticiye kadar tüm aşamalarının elden geçirilerek aynı amaç uğruna mücadele eden tek bir yapı ortaya koymak Türkiye için çıkış yolu olabilir.