Zararlı mücadelesinde kullanılan DDT, 50’li yıllardan itibaren tarımda Yeşil Devrim’in başrol oyuncularından biri olmuştu. Ancak DDT’nin faydadan çok zararı olduğu sonradan anlaşıldı.
Renksiz ve kokusuz bir kimyasal madde olan DDT ilk kez 1874 yılında sentezlendi. Yaygın kullanımına ise böcek öldürücü etkisi İsviçreli kimyager Paul Hermann Müller tarafından keşfedildikten sonra 1939’da başladı. İkinci Dünya Savaşı’nda sıtma ve tifüsün önlenmesine katkı sağlayan DDT, bu sayede Müller’e 1948 Nobel Ödülü’nü kazandırdı.
Ama DDT’nin asıl yaygınlaşması savaş sonrası başlayan Yeşil Devrim ile birlikte oldu. 50’li yıllar ile birlikte tarımsal üretimin hızlı artışında DDT ile zararlı mücadelesinde sağlanan başarının payı büyüktü.
Zararları ortaya konuluyor
DDT’nin parlak günlerinin sonu ise 1960’lı yıllarda geldi. ABD’li biyolog Rachel Carlson, Sessiz Bahar isimli çalışmasında DDT’nin yalnızca zararlı böceklere değil başta kuşlar olmak üzere doğadaki başka canlılara da zarar verdiğini ortaya koydu. Ayrıca DDT’nin dolaylı olarak insan sağlığını da etkilediği ve kanserojen etkileri olduğu tartışılmaya açıldı.
Türkiye’de 1987’de yasaklandı
Sonuçta DDT’nin faydadan çok zararı olduğu anlaşılınca tarım alanlarında kullanımını yasaklanmaya başladı. İlk olarak 1968’de Macaristan’da, 1972’de ABD ve Almanya’da, 1984’te İngiltere’de ve daha birçok ülkede yasaklandı. Türkiye’de ise DDT’nin kullanımdan kalkması 1987 yılında oldu. Ancak yasakların tamamıyla uygulanması için 2000’li yılları beklemek gerekti.
İdeali bulma yolculuğu devam ediyor
Bu süreçte bitki koruma sektörü de doğal yaşam ve insan sağlığını göz önüne alarak alternatifler üretmeye girişti. DDT deneyimi ise bir bütün olarak zararlı mücadelesinde kullanılan ürünler için bir referans oldu. Bugün de arı popülasyonunu düşürdüğü belirlenen pek çok aktif madde yasaklanıyor. Biyolojik mücadele yöntemlerinin de devreye girdiği günümüzde bitki korumada ideal olanı bulma yolculuğu hala devam ediyor.