Küresel tarımda değişim rüzgârları -1
1. bölüm / 2. bölüm / 3. bölüm / 4. bölüm
2016 yılı dünya tarımına yön veren şirketler arasında dev anlaşmalara sahne oldu. Tarımın yakın geleceği şekillendirecek bu süreç fırsatları ve riskleri beraberinde getiriyor. Türkiye tarımının aktörleri için şimdi süreci iyi okuma zamanı.
Her şey geçtiğimiz yılın yaz aylarında başladı. Önce tohum sektörünün lideri konumundaki Monsanto’nun bitki korumanın lideri Syngenta’ya yaptığı satın alma teklifinin reddedildiği açıklandı. 45 milyar dolar gibi tarımın tarihinde görülmemiş büyüklükteki bu teklif, dünya tarımına yön veren aktörlerin ciddi bir arayış içinde olduğunun habercisi gibiydi.
Son 1 yılda yaşanan gelişmeler tarımın artan stratejik önemine dair en somut kanıt niteliğinde.
Arayışlar 2014’te başlamıştı
Aslında bu teklife dair söylentiler ilk olarak 2014 yılı sonlarında küresel tarımın kulislerinde konuşulmaya başlamış, ancak doğrulanmamıştı. tarlasera da Eylül 2014 sayısında “Oyun büyük hamlelerle ilerliyor” haberi ile büyük şirketlerin yeni anlaşmalara hazırlandıklarını ve olası birleşmelerin tarıma etkisini tartışmıştı.
Açılan ilk kart ve değişen dengeler
Tarihler 2015’in son ayını gösterirken ise ilk kart açıldı, ABD menşeli tohum ve bitki koruma devleri Dow ve DuPont birleşme kararını aldıklarını açıkladı. Tarımın zirvesinde dengeleri bir anda değiştiren bu gelişmeyi takiben büyük hamleler ardı adına gelmeye başladı.
6 şirket, 3 anlaşma
Şubat ayında dünyanın en büyük 500 şirketi listesinde yer alan Çin menşeli ChemChina’nın İsviçre merkezli Syngenta’yı satın alması yönünde anlaşmaya varıldığı duyuruldu. Aynı dönemde Monsanto ile bitki korumanın en güçlü firmalarından BASF arasında bir ortaklığın olası olduğu konuşulmaya başladı. Ancak asıl sarsıcı gelişme Mayıs ayında yaşandı: Bu kez satın alma teklifi alan Monsanto, teklifi yapan ise Alman kimya devi Bayer’di.
Artık herkesin gözü tarımda!
Bayer ile Monsanto arasındaki görüşmeler bu ay başında anlaşmayla sonuçlandı. Sürecin son halkası olan 66 milyar dolar değerindeki bu rekor anlaşmayla birlikte gözler iyiden iyiye tarımdan yana çevrilmiş durumda. Bugüne değin tarıma görece uzak çevrelerin dahi dilinde artık aynı soru var: Tarımda neler oluyor?
Bugüne değin tarıma uzak çevrelerin dahi dilinde artık aynı soru var: Tarımda neler oluyor?
Modern tarım satın alma ve birleşmelerin tarihi
Aslında tarımda büyük anlaşmalar yeni bir olgu değil. Köklü şirketler bugünkü yapılarını geçmişte yaşanan küçüklü-büyüklü pek çok birleşme ve satın almaya borçlu. Pioneer, Delta & Pine, Mycogen, Seminis, Zeneca, Nunhems gibi eski bağımsız markaların birikimleri bugün tarımın zirvesini oluşturan şirketlerde yaşamaya devam ediyor.
Aynı şekilde, bugün Avrupa’nın en büyük tohum ve bitki ıslahı şirketini meydana getiren Vilmorin-Limagrain birleşmesi ya da Limagrain ile KWS’in AgReliant adıyla kurduğu bölgesel ortaklık gibi geçmişte tarımın bugünkü resmini oluşturan çok sayıda dönüm noktası bulunuyor.
6 büyükler böyle oluştu
Bu resim 2000’li yıllara girilirken büyük oranda şekillendi ve son 15 yılda çok ciddi bir değişim geçirmeden bugüne kadar ulaştı. Öyle ki; bugün tüm bu gelişmelere konu olan Monsanto, Syngenta, Bayer, BASF, Dow ve DuPont şirketleri “tarımın 6 büyükleri” olarak anılır oldu.
Ancak 1 yıl gibi kısa sürede atılan adımların büyüklüğü, hızla yaklaşmakta olan yepyeni bir döneme işaret. Aynı zamanda, yıllardır dillendirilen “tarımın stratejik öneminin arttığı” gerçeğine dair itiraz kabul etmeyecek nitelikte bir kanıt.
Beklentilerin merkezinde yeni teknolojik çözümler, kaygıların merkezinde ise tekelleşme var.
Tarımın gelişimi hızlanacak mı?
Yeni dönem yaratacağı fırsat ve riskleri de beraberinde getiriyor. Uzmanlık alanlarını ve güçlerini birleştiren şirketlerin yepyeni potansiyelleri açığa çıkaracağı kesin. Gelişmeleri, modern tarımın gelişimini hızlandıracak adımlar olarak yorumlayanların sayısı hayli fazla.
Yoksa tekelleşmeye doğru mu?
Ancak dillendirilen riskler de bir o kadar gerçekçi. Endişelerin temelinde tekelleşme var. Tohum ve bitki koruma gibi gezegenin ve geniş kitlelerin geleceğini doğrudan ilgilendiren alanlarda gücün belli ellerde toplanması da kaygılara yol açıyor.
Türkiye sürecin en önemli aktörlerinden biri
Her durumda, küresel tarımın geleceğinin bugünden şekillendiği açık. Tüm bu gelişmeler, yapbozun en önemli parçalarından biri olarak Türkiye’yi de doğrudan ilgilendiriyor. Bir yanda bitkisel üretimi, sektör geleneği, Ar-Ge potansiyeli ve ticaretteki rolüyle; diğer yanda ise kökleşmiş sorunlarıyla Türkiye tarımı da yeni dönüşümlere gebe.
Fırsat ve riskleri tanımlamak gerek
Türkiye’nin bugünkü tarım profilinin oluşmasında hem yerel hem küresel şirketlerin önemli payı var. Bu durumda ülke tarımının da yakın bir gelecekte yeni bir görünüm kazanacağı öngörülebilir. Hem biyogenetik bir merkez, hem de ihracatçı kimliğiyle Türkiye’nin de fırsat ve risklerle dolu bir dönemin eşiğinde olduğu söylenebilir.
Bayer-Monsanto anlaşması Avrupa'nın GDO politikasında bir dönüşümün habercisi olabilir.
Yeni ve güncellenen sorular
Bu anlaşmaların yalnızca şirketler arası değil, kıtalar arası niteliğini unutmamak gerek. Özellikle Bayer-Monsanto anlaşması Avrupa’da GDO’lar konusunda yeni bir döneme girilebileceği ihtimalini akıllara getiriyor. Türkiye uzunca bir süredir - Tüm siyasi çalkantılara karşın- Avrupa’nın gerçek anlamda bir parçası olma yolunda. Bu anlamda, halen ciddi bir stratejinin eksikliği hissedilen biyoteknoloji konusu da yeniden ele alınmaya muhtaç. ChemChina ile Çin’in küresel tarımdaki yönelimi de benzer şekilde değerlendirilmeyi hak ediyor.
Şimdi kazanç alanı tarım olan herkes için aynı kritik soru geçerli: Yeni gelecekte doğru bir konum alabilmek için nasıl hareket etmeli? Öyleyse “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” demenin ötesine geçip sürecin doğru okumasını yapmak ve buna uygun adımları sıklaştırmak gerekli.
YARIN: Müfit Engiz: "Tohum sanayisi süreci analiz edip yeni düzenlemeler yapmalı"