
Bilgi ve teknolojiye sahip olmak gerçek anlamda bir “tarım ülkesi” olmanın ilk koşulu. Bunun için Türkiye’nin kapsamlı bir tarımsal Ar-Ge stratejisine ihtiyacı var.
Dünya genelinde tarıma yönelik araştırma-geliştirme kaynakları son yıllarda büyük bir hızla artıyor. 1981’de tarıma ayrılan kamu yatırımları 16 milyar dolar iken, bu miktar 2000’li yıllara gelindiğinde neredeyse iki katına çıktı. Tarımda kamu alanından da büyük bir gelişme gösteren özel sektör ise toplam Ar-Ge yatırımlarındaki payı ise yüzde 40’a yükseldi.
Bilgi ve teknoloji yarışında önde gidenler
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün verilerine göre tarımsal bilgi ve teknoloji birikimine en çok katkıda bulunanlar ABD, Japonya, Çin, İsrail, Hindistan, Brezilya ve AB ülkeleri. Gayri Safi Yurtdışı Hasıla baz alındığında araştırma-geliştirme yatırımlarına en fazla pay ayıran ülke yüzde 3,9 ile İsrail. ABD’de bu oran 2,7 iken AB’de ise 1,98.
Türkiye’de ağırlık kamu yatırımlarında
GSMH’sinin yüzde 0,95’ini Ar-Ge alanında değerlendiren Türkiye ise dünya sıralamasında 20. sırada. Özellikle geniş altyapı ve bütçe gerektiren araştırmalar kamusal alanda yoğunlaşıyor. Tarımsal Ar-Ge’de önemli yer tutan TAGEM’in Ar-Ge bütçesi son 15 yılda 23 kat artarak 250 milyon TL’yi geçti.

Bitki ıslahı, bitki sağlığı, toprak ve su kaynakları, biyoçeşitlilik ve tarım ekonomisi ağırlıklı araştırmalarda üniversitelerin ziraat fakülteleri, TÜBİTAK, özel sektör ve sivil toplum kuruluşları da söz sahibi. Tüm dünyada sayısı hızla artan tarımsal teknokentlerin Türkiye’deki ilk örneği ise yakın zamanda faaliyete geçti.
Mevzuat ve uygulamada sorun var
Ancak doğal kaynaklar ve geniş tarım kültürü ile dünya haritasında parlayan ülkelerden biri olan Türkiye aynı profili araştırma-geliştirme alanına henüz yansıtabilmiş değil. Kamunun sağladığı kaynak ve desteklere karşın mevzuat ve uygulamada önemli sorunlar var. Her bir finans kaynağının kendine özgü mevzuat ve bürokrasiye sahip olması bunlardan biri.
Araştırma maliyetleri yüksek
Teşvikler için ortaya koyulan kriterler özel sektör ve üniversiteler tarafından karşılanmadığında Ar-Ge faaliyetleri yeterli seviyeye ulaşamıyor. Ar-Ge merkezlerinin maliyetleri ve faaliyet girdilerinin yüksekliği de gelişimi olumsuz etkiliyor. Ar-Ge’nin pazarlamaya yönelik yatırımlara oranla geride kaldığı özel sektörde de finansman sorunları devreye giriyor. Tüm dünyada hızla gelişen GDO ya da GDO olmayan biyoteknolojik araştırmalar ise yasal engellere takılıyor.
Öncelikle Ar-Ge stratejisine ihtiyaç var
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bilimin gelişmesi için kamu-özel sektör ortaklığı, finansmanın önündeki engelleri kaldıracak yasal düzenlemeler ve teknolojik girişimciliğin desteklenmesini şart koşuyor. Bu ölçütler tarım ekseninde yorumlandığında, Türkiye için yukarıdaki tüm sorunlar kapsamlı bir Ar-Ge stratejisine olan ihtiyaçta birleşiyor.