Hatırlarsanız önceki yazımın sonunda modern biyoteknoloji üzerindeki tartışmaların GDO’lar üzerinden yapıldığını, bu tartışmaların da bilimsel gerçeklerden ziyade kişisel tercihler ve ideolojilerden etkilendiğini belirtmiştim. Ardından da bunun büyük ölçüde kamuoyunun yeterli ölçüde bilgilendirilmemiş olmasından kaynaklandığını ve modern biyoteknolojinin tarımsal üretimdeki yerini işin abecesinden başlayarak anlatacağımı söylemiştim. Bu konuya tohumla başlamak iyi olur diye düşünüyorum. Kim yaptı ilk tohumu? diye sordu küçük ağaç. Bana bir bakın, Ufacık bir tohumdum Saklıydım derinlerde Öte bir dünyadaydım Bilmezdi beni ne gündüz ne gece Çiğ suyunu içtikçe içtim İçten içe büyüdüm Kök saldım Filiz verdim Güneşle oynadım Rüzgarla dalgalandım Yıkandım yağmurlarda Kudret kazandım Ama büyüdükçe gün be gün Hep bilmek istedim Tohumumu kim yaptı ve içinden beni dışarı kim saldı? Söyle bana küçük dostum Kim yaptı ilk tohumu? Küçük çocuk önce bir kahkaha Ardından cevabı patlattı Seni küçük budala! Tanrı gelmez mi aklına? Beni de o yaptı, Seni de o yaptı. Kaynağını tam olarak belirleyemediğim ama tohumu anlatırken sıkça kullandığım bu anonim şiir, tohumu bir çocuk masalı kıvamında çok güzel anlatıyor. “Tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan çıkar?” misali, “Tohum mu ağaçtan, ağaç mı tohumdan çıkar?” sorusunun yanıtı ise bu şiirde yok; bunun için biraz daha öncelere gitmemiz gerekiyor! İlkel bitkiler: Tohumsuz, köksüz ve yapraksız Jeologlar tarafından yaklaşık 4,5 milyar yıl yaş biçilen dünyamızda fotosentez yapan tek hücreli canlıların oluşması günümüzden 2,7 milyar yıl kadar önce olarak tahmin ediliyor; bunların hepsi de suda yaşayan organizmalar. Karalarda canlı yaşam, güneşten gelen yoğun UV ışığı altında mümkün değil. Suyun içinde fotosentez yapan canlıların saldığı oksijen sonraki 2 milyar yıl boyunca birikerek atmosferin üst kısmında UV ışığını süzecek ozon tabakasını oluşturuyor. Böylece, günümüzden 500 milyon yıl kadar önce suyun dışında karalar üzerinde de yaşam başlıyor. Bununla beraber, denizdeki alglerin karaya çıkması ve bunlardan ilk bitkilerin evrilmesi için de birkaç milyon yıl daha geçmesi gerekiyor. Fosil kaynaklarına göre, bugünkü bitkilerin ataları yaklaşık 400-500 milyon sene önce ortaya çıkmışlar. Ancak bunların kökleri, yaprakları, iletim demetleri ve tohumları olmayan bitkiler olduğunu hatırlatalım. Bu ilk bitkimsi canlılardan önce iletim demetleri olan ancak kök ve yapraklardan yoksun ilkel bitkiler, ardından tohumları olmayan yosun ve eğrelti otları evriliyor. Bu tohumsuz ilkel bitkiler sporlar vasıtasıyla çoğalıyorlar ve en önemlisi döllenme için hala suya ihtiyaç duyuyorlar. Tohumlu eğrelti otlarını, sikaslar, ginko ve iğne yapraklı bitkilerin gelişmesi izliyor. Halen bildiğimiz çiçekli bitkilerin ortaya çıkması ise ancak 200 milyon yıl öncesine dayanıyor. Buradaki önemli evrimsel gelişmelerden bir tanesi de; tohumu oluşturacak döllenme için sperm hücrelerinin suda yüzmesi gerekmiyor. Yani havadan tozlanma mümkün hale geliyor. Diğer evrimsel gelişim de bitki vücudu içerisinde eşey organlarının şekilsel olarak değişip küçülmesi. Farklılaşma ve adaptasyon gelişiyor Tohumun ortaya çıkmasıyla tohumlu bitkilerin farklı karasal ortamlara yayılması da mümkün olabiliyor. Farklı çevresel koşullara uyum sağlayabilecek tür ve çeşitlerin gelişmesi de bitkilerdeki farklı çiçek yapıları ve cinsel tercihlerle açıklanabilir. İncir gibi bazı bitkiler çift evciklidir; yani erkek ve dişi çiçekler ayrı ayrı ağaçlar üzerinde bulunur; incir ağacının erkeği ve dişisi vardır. Bu tip bitkilerde, erkek ağaçların çiçeklerinde oluşan polen denilen çiçek tozları (sperma) ya rüzgârla ya da arılar ve böcekler tarafından taşınarak dişi bitkideki çiçeğin dişicik tepesine (stigma) konarak buradan döllemeyi gerçekleştirirler. (Şekil 1) Bazı bitkilerde ise bir çiçekte hem dişi hem erkek organ bir arada (tek evcikli) bulunmasına rağmen döllenme ancak başka bir bitkiden gelen çiçek tozlarıyla olur. Örneğin Akşehir Napolyonu diye bildiğimiz iri kiraz gibi çoğu kiraz çeşitleri böyledir. İlla ki bahçeye belirli oranlarda sarı kiraz dölleyici olarak dikilmelidir. Yoksa tek bir kiraz alamazsınız. Ceviz ve fındık gibi bazı bitkilerde erkek ve dişi çiçekler aynı ağaç üzerinde ancak ağacın farklı yerlerinde olur. Buğdayda ve fasulyede ise çiçekler aynı bitkide olmanın yanında hem dişi hem de erkek organlar sıkı sıkıya kapalı bulunan çiçek içerisindedirler; döllenme kendiliğinden olur; dışarıdan gelecek çiçek tozunu kabul etmezler, arının ya da rüzgârın yardımına ihtiyaç duymazlar. İster kendine döllenme ister yabancı döllenme sonucu oluşan her tohumun içerisinde, yeni bitkiye dönüşecek bir embryo ve bunun ilk gelişimi aşamalarından fotosenteze başlayana kadarki gelişimi (çimlenmesi) için gerekli besin maddeleri yani karbonhidratlar, yağ ve proteinler bulunur. Tohumun çimlenerek yeni bir bitki oluşturması için aldığı bu tedbir, insanoğlunun beslenmesi ve tarım devriminin başlangıcı için önemli bir araç olmuştur. Kendine döllenen bitkilerde pek değilse bile yabancı bitkilerin tozlarıyla döllenen mısır, kiraz, elma gibi bitkilerde genetik açılım yani farklılaşma da oldukça yüksek olur. Bu şekilde, örneğin bir elma ağacından elde edeceğiniz elmaların içerisinden çıkararak toplayacağınız tohumları ektiğinizde, hiçbiri o elma ağacına ve hatta birbirlerine benzemeyen elma ağaçları elde edersiniz. Bu çıplak gözle gördüğünüz farklılık fizyolojik farklılıkların da göstergesi olup, yeni bitkilerin farklı toprak ve iklim koşullarına adapte olabilmeleri için gerekli potansiyeli de sağlar. Koşullara uyamayanlar bertaraf olur, ancak değişik koşullara uyanlar yaşamlarını sürdürebilirler. Bu da hepimizin bilmese de duyduğu evrim teorisinin esasını oluşturur. Tohumlu bitkiler ve döllenme Kısacası, bugün çevremizde gördüğümüz bitkilerin ataları tohumdan önce evrilmiş, bilahare tohumlu bitki türlerinin oluşması ve çeşitliliğinin artmasıyla yeryüzündeki karalar bu bitkiler tarafından işgal edilmiştir. Milyonlarca yıl süren bu evrim süreci içerisinde insanların ortaya çıkıp doğaya yabancılaşması ise ancak birkaç on bin yıllık geçmişe dayanıyor. Atalarımızın atalarının alet kullandıklarını biliyoruz ama bunlar avcı toplayıcı kültürü epey bir zaman devam ettiriyorlar. Yerleşik düzene geçiş ve aynı avcı toplayıcı grupların tarıma başlaması da yine epey bir zaman alıyor. Çoğu antropoloğa göre burada tohumlar ya da tohumlu bitkiler önemli bir role sahip. Bununla beraber, ilk tarım uygulamalarının yumrulu/soğanlı bitkilerle başlayıp bunun ardından tahılların dahil olduğu yöreler de var. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim üzere atalarımızın tarıma başlaması yaklaşık 11 bin sene önce bizim Güneydoğu Anadolu’yu da içine alan ve Basra körfezinden Filistin’e kadar inen “Verimli Hilal” denilen bölgede başlıyor. Tahmin edebileceğiniz üzere bundan binlerce yıl önce muhteşem piramitleri yapan antik Mısır uygarlığı tarım konusunda da oldukça önemli teknolojiler geliştirmiş durumdaydı.Bitkilerdeki cinsel yaşamı da daha o günlerde çözmüş ve en iyi hurma verimi için dişi ağaçlara suni dölleme yapmayı öğrenmişlerdi; doğal olarak seleksiyon ıslahı ve çeşit geliştirme de her halde oldukça bilinçli yapılıyordu. Burada tekrar altını çizmekte yarar var: Tohumlu bitkilerin önemli bir kısmı yabancı döllenme dediğimiz farklı bireylerden aldıkları genetik materyalle hızlı bir evrim geçiriyor ve böylece değişen çevre koşullarına uyum sağlayabiliyorlar. Uyum sağlayamayanlar da yok oluyor. Örneğin, şimdiye kadar çimlenme gücünü kaybetmeden saklanabilmiş en eski tohum sayılan 2 bin yıllık Yahudi hurmasının genetik yapısı bugün yetişmekte olan Mısır hurmalarından yüzde 19 daha farklı. Yani 2 bin yıl önce Filistin’de yetişmekte olan hurma yok olmuş, onun yerini başka çeşitler almış. Tohum da bir teknoloji paketi Bu detayı anlatmamın nedeni, her daim medyada boy gösteren Amatör Tarımcılar Kültü tarafında dayatılmaya çalışılan “ahh, nerede o eski domatesler” ile başlayıp tohum takas şenlikleriyle devam eden “atalık tohum” sevdası… Bu yazdıklarımdan böylesi amatör çabaları yadsıdığım sonucunu çıkarmayınız; tam aksine, tarımsal biyoçeşitliliğimizin korunmasında bu aktivitelerin önemli olduğunu her fırsatta vurguluyor ve destekliyorum. Bununla beraber, büyük şehirlerde yaşayıp küreselleşmenin ve kapitalist düzenin her türlü imkanlarından sonuna kadar yararlanan kişilerin, iş tohumculuğa geldiği zaman pre-kapitalist üretim yapılarını savunmalarını iki yüzlülük olarak görüyorum. Zaman zaman yazdığım üzere tohumculuk insanlar tarım ile uğraşmaya başladıkları günden beri önemli gelişmeler kaydetmiş, 20. yüzyılın başlarında Mendel kanunlarının yeniden keşfedilmesiyle genetik ve bitki ıslahını içinde barındıran bir teknoloji alanı haline gelmiştir. Dolayısıyla bilgisayarınızdaki yazılımlar gibi tohum da bir teknoloji paketidir. Bitkiler; ister doğanın kendi düzeni içerisinde ister insan eliyle olsun, değişen dünya koşullarına uyumlu yeni sürümler geliştirebildiği takdirde varlığını sürdürebilecek yoksa kaybolup gidecektir. Evrimin temeli sürekli gelişme Bu kadar sıkıcı bilgiden sonra tarımcı olmayanlar için pratik bir tohum bilgisiyle yazımızı tamamlayalım. Yukarıda şekille birlikte anlatmaya çalıştığım üzere tohum oluşumu, bitkilerin neslini devam ettirmeleri için önemli bir araç olduğu gibi içinde bulunan besin maddeleri itibariyle insanlar için de tarım devrimine yol açan bir araç olmuştur. Tohumlu bitkilerle gelen diğer bir güzellik de tohumu korumak ve hayvanlar tarafından yenilerek çevreye dağıtılmasını teşvik etmek amacıyla bitkiler tarafından oluşturulan meyvedir. Tüm çalılardaki büyüme ve gelişme olayları gibi bitkilerde de büyüme ve gelişmeyi hormonlar düzenler. Tohumun etrafında meyve oluşumunu daha tohum oluşumunun hemen ardından salgılanan oksin isimli hormon tetikler. Doğal olarak, çiçek tozu ile uyartım olmadan tohum oluşumu, tohum uyartımı olmadan da meyve oluşumu (muz gibi partenokarpik meyveler hariç) olmaz. Sezon dışı meyve sebze taleplerini karşılamak için yapılan örneğin domates üretiminde, eğer seralarda yeterli ısıtma yok ise domates çiçekleri çiçek tozu da üretemezler ve dolayısıyla döllenme sonucu tohum oluşamaz, tohum olmayınca bunu koruyacak domates meyvesi de olmaz. Sera üreticileri, domates bitkilerini oksin hormonu püskürterek tohumdan gelecek “meyve oluşturma sinyalini” taklit eder ve tohumsuz domates elde edebilirler. Kıssadan hisse: kışın aldığınız domateslerde çekirdek yoksa bunun hormon uygulamasıyla üretildiğini söyleyebiliriz. Bunun yanında, her gördüğünüz iri çilek hormonlu değildir. Bundan sonra yediğiniz çileklere bakarsanız, meyvenin yüzeyinde bol miktarda küçük çekirdek bulunduğunu ve böylece hormona gerek kalmadan iri çilek üretmeye yetecek hormonu bitkinin doğal olarak salgıladığını görebilirsiniz. Sonuç olarak, dünya üzerindeki tüm canlılar gibi bitkiler de milyonlarca yıl süren evrim sonucu tek hücreli canlılardan üremişlerdir. Bu evrim sonucu oluşan tohumlu bitkiler özellikle de tahıllar insanların 11 bin yıl kadar önce tarımsal üretimi öğrenerek yerleşik düzene geçmelerinde önemli bir rol oynamıştır. İnsanlar gibi bitkiler de doğaları gereği sürekli bir gelişme içerisinde değişen çevre koşullarına uymak yani değişmek durumundadırlar. Bunu başaramayanlar yok olmaya mahkumdurlar. Dolayısıyla tohumu ve tohumculuğu iyi anlamak, tarımsal üretimimizi değişen dünya koşullarına ve tüketici taleplerine cevap verebilir böylece rekabetçi olabilir hale getirmek için zorunludur. [tarlasera] Temmuz 2013
|