Türkiye bitkisel yağ açığı sorununu tüm deney ve çabalara karşın aşabilmiş değil. Ancak kanolanın son birkaç yılda yakaladığı artış, yağlık tohumlardaki potansiyeli kanola sayesinde gerçekleştirebilme umudunu veriyor.
Son 20 yılda Trakya bölgesinde “sarı altın çiçeği” lakabıyla binlerce üreticinin yaşamına giren kanola, istikrarlı bir şekilde artan üretimiyle artık Türkiye tarımının başat tarla bitkilerinden biri haline geldi. Ancak üretim alanları Güney Marmara’dan Konya ovasına kadar uzanmaya başlayan kanolanın özellikle son yıldır gösterdiği hızlı yükseliş herkesin gözünü ona çevirmiş durumda.
2017 yılında 165,5 bin dekarda ekilen kanoladan 48,2 bin ton ürün alınmıştı. Üretim alanları bir sonraki yıl yalnızca Trakya’da 422 bin, toplamda ise 504 bin dekara kadar genişledi. Rekolte ise 118,5 bin tona çıktı. 2019 yılına gelindiğinde ise kanola ekili alanlar 820 bin dekar, üretim ise 230 bin ton oldu.
Hızlı yükselişin altında hangi neden var?
Peki yıllardan beri ağır adımlarla ülke tarımına kendini kabul ettiren kanolanın şimdiki bu durdurulamaz yükselişinin sırrı ne? Aslında bunun cevabı oldukça basit. Tarla bitkileri ve yağlı tohumlar alanında alternatiflerine göre daha fazla gelir getiriyor olması üreticilerin son dönemde tercihlerini kanoladan yana kullanmasına neden oluyor.
Ancak Türkiye tarımı yüksek kazanç nedeniyle çok sayıda üreticinin aynı anda bir ürüne yönlenmesinin getirdiği olumsuz sonuçlara aşina. Ancak aşırı üretim sonucu fiyatların düşmesi gibi bu sonuçlar kanola gibi bir ürün için geçerli değil. Çünkü yağlık bir bitki olarak kanola ne kadar çok ekilse, Türkiye’nin yıllardır kronik sorunlarından biri olan bitkisel yağ açığını azaltmaya o kadar fayda sağlanıyor.
Destekler cazip geliyor
Trakya bölgesi başta olmak üzere pek çok bölgede kanola üretimine verilen desteklerin nedeni de bitkisel yağ üretimindeki bu eksiklik. Kanola eken üreticilere alım garantisi, özel gübre ve prim desteği ve kullanım alanları gibi avantajlar sağlanması, ürünün son 5 yıl içinde toplam ekim alanının 3 kat arttırmasını sağladı. Buğday üretiminden istediği kazancı elde edemeyen pek çok üretici bu süreçte arazisini kanolaya çevirdi.
En önemli sorun yabancı ot
Kanolanın ülkedeki yağ açığını kapatabilecek bir ürün olduğunu söyleyen Önder Çiftçi Danışmanlık Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Aykut, “Kanola Türkiye’nin bütün bölgelerinde yetişebilecek bir ürün. Çünkü toprak yapısı ve iklim koşulları bu bitki için oldukça müsait. Tek engel yabancı ot problemi. Bunun için de, tıpkı ayçiçeğinde olduğu gibi yurtdışından ilaçlı diye tabir edilen tohumların getirilmesi lazım” diyor.
Verimin anahtarı ekim nöbeti
Kanola üreticiliğinin tek püf noktası elbette yabancı ot mücadelesi değil. Ekimden önce toprak hazırlığı bu ürün için son derece önemli. İklim şartlarını doğru kullanabilmek için erken dönem ekim yapılması gerektiğini söyleyen Aykut, üründen yüksek verim alabilmek için ise ekim nöbeti uygulamasını işaret ediyor: “Kanolayı 3-4 yılda bir aynı tarlaya ekmeniz lazım. Avrupa’da sistem bu şekilde. Böylelikle topraklar daha az yıpranıyor ve daha sağlıklı ürün yetişiyor.”
Düğümü kanola mı çözecek?
Ayçiçeği ve zeytin başta olmak üzere geçmişten beri yağlı bitkileri topraklarında barındırsa da Türkiye bitkisel yağ üretiminde bir türlü sahip olduğu potansiyeli gerçekleştirebilmiş değil. Soya, aspir ya da hatta susam gibi değerlendirilen alternatiflerden bugüne kadar beklediğini alamayan sektörde kanolanın bu parlayan performansı belki de bu Gordion düğümünün sonunda çözüleceğine dair bir işaret olabilir!