Eskişehir’in profesyonel üreticilerinden Özer Çolpan’ın tarımsal aile işletmesi, 7 ayrı noktada ülke tarımının neredeyse bütün renklerine paralel bir çeşitlilik içinde üretim yapıyor.
Eskişehir-Alpu ovası Türkiye’nin en önemli tarımsal sit alanlarından biri. Alpu’daki profesyonel üreticiler düşünüldüğünde ise akla ilk gelen isimlerden biri Özer Çolpan. Çolpan’ın yönettiği tarımsal aile işletmesi, tam 7 ayrı köyde toplam 13 bin dönüm arazide buğdaydan patatese, mısırdan kavun ve karpuza kadar çok renkli bir üretim yapıyor. “Büyük işletmelerde en büyük sorun maliyetlerin yüksekliği ve maksimum verime ulaşmanın çok zor olması” diyen Çolpan, bu zorlukların altından nasıl başarıyla kalktıklarını ise Aylık Tarım ve Kültür Dergisi tarlasera’ya anlattı.
Üreticilik öykünüz nasıl başladı?
Her şey amcamın kendi işletmemizde çalışmak üzere yurt dışından geri dönmemi istemesiyle başladı. Köye döndükten sonra mühendislik eğitimi almış olmama rağmen traktörle nadas yapmaktan tohum ekmeye, ambarda kürek sallamaya kadar her türlü işi yaptım. Bu konuda eğitim almamış olmamın açığını çalışarak, görerek ve öğrenerek kapattım. Ayrıca bu konuda eğitim almış hocalarımızın da çok yardımı oldu. Ve 2012 yılında ailemizin ortak kararıyla işletmemizin başına geçtim.
Sebzeden hububata, meyveden bakliyata birbirinden farklı ürünler yetiştiriyorsunuz. Piyasa olarak sizi en çok zorlayan ürün ile en istikrarlı giden ürün hangisi?
Bizler için en önemli ürün hububat, yani buğday ve arpa. Ardından şeker pancarı, mısır ve ayçiçeği geliyor. Bunlar içinde bizim en büyük sıkıntıyı yaşadığımız ürünler buğday ve arpa gibi hububatlar. Yüzümüzü güldüren ürünler ise genellikle mısır ve ayçiçeği.
Üretim süreçlerine dair en çok önem verdiğimiz konu ne oldu?
Son yıllarda işletmemizde öne çıkan en önemli konu, sadece maliyetlerin aşağıya çekilmesi ve işçilik giderlerinin azaltılmasına yönelik oldu. Ülkemizde maalesef soğan, patates, kavun, karpuz gibi ürünlerde piyasada çok büyük kârlar elde edilebileceği gibi çok büyük zararlar da edilebiliyor. Bu nedenle son yıllarda endüstri bitkilerinin üretimine ağırlık verdik. İşletmemizin büyüklüğünden dolayı bu tür zarar ya da kârlardan çok maliyetlerin düşürülmesine ve verimin arttırılmasına odaklandık. Çünkü büyük işletmelerde en büyük sorun maliyetlerin yüksek olması ve maksimum verime ulaşmanın çok zor olması.
Mühendislik kökenli biri olarak tarımın diğer sektörlerden farkını nasıl anlatırsınız?
Üreticilerimizin maliyet hesabı yapmamaları nedeniyle maalesef tarım bugün ayakta durmakta zorlanıyor. Girdiler çok hızla yükseldiği halde ürün fiyatlarında aynı oranda bir artış görülemiyor. Ayrıca ürünlerin verimlerini bu artışlara paralel olarak arttırabileceğimiz teknolojiler de olmadığı için Türk tarımı ciddi bir dar boğazın içinde. Verimlilik adına yapılan uygulamaların birçoğu da maalesef bu ürünleri tüketen insanların sağlığına negatif bir etkide bulunabiliyor.
Türkiye’de yaşlanan bir üretici nüfusu söz konusu. Sizce tarım gençler için nasıl daha cazip hale getirilebilir?
Tarım maalesef sabah 8 akşam 5 saatleri arasında yapılan bir iş değil. İnsanların bu işi yapmasını istiyorsanız öncelikle emeklerinin karşılıklarını almasını sağlamamız gerekiyor. İnsanların bu işi yaparak geleceğe umutla bakmalarını sağlamalıyız. Gelecekte nereye ulaşabileceklerini göremeyen insanlardan üretime gönül vermelerini bekleyemeyiz.