Uzmanlar, orman yangınlarının toprak ve havada yarattıkları kirlenmeyle tarım üzerinde diğer doğal afetlere göre daha olumsuz etki yarattığını söylüyor. Peki üreticiler yangınlara karşı ne kadar güvence sahibi?
Ülke genelinde üst üste yaşanan yangınlar yalnız yüzlerce hektar ormanlık alanları değil yürekleri de yakıyor. Son 1 haftada Balıkesir, Çanakkale ve Bursa’da üst üste yaşanan yangınlardan sonra bu kez de Muğla ve İzmir’in ilçelerinde hem doğa, hem yerleşim yerleri hem de tarımsal alanları alevler içinde kaldı.
İzmir’de ise ilk olarak Urla’da çıkan orman yangını söndürülse de, Menderes ve Karabağlar ilçelerinde başlayan yangınlar halen etkisini sürdürüyor. Seferihisar’a kadar ulaşan alevler nedeniyle bazı köyler tedbir amacıyla boşaltılırken, şimdiden en az 550 hektarlık bir alanın yangından etkilendiği belirtiliyor. Bu alanlar arasında üzüm bağlarının ağırlıklı olduğu tarım alanları da yer alıyor.
Tarımdaki zarar karşılanacak mı?
Tarımsal alanlarda yaşanan hasarın tespiti için yangınların söndürülmesini beklediklerini söyleyen Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, “Yaraların sarılması maksadıyla bir ödeme çıkarılabilir” şeklinde konuştu. Ancak arazileri ve ürünleri yangın nedeniyle zarar gören üreticilerin akıbeti henüz belirsiz.
Ateş yalnızca düştüğü yeri yakmıyor
Çoğunlukla ihmal sonucu ortaya çıkan yangınların yalnızca bitki örtüsünü değil, tarımsal üretimi de mutlaka etkiliyor. Bunun için alevlerin illa ki tarım arazilerine ulaşması gerekmiyor. Yangınlar etkili oldukları bölgede toprak dokusu bozduğu gibi, yaydıkları ozon ve ayrosol nedeniyle çok daha geniş bir alanda yetişen ürünler için kirletici rol oynuyor.
İster doğal bir afet ister hata sonucu çıkmış olsun, yangından dolayı ya da doğrudan etkilenen üreticiler için tek güvenilir dayanak tarımsal sigortalar. Yangınlar TARSİM ve özel bankaların üreticilere sağladığı sigorta hizmetlerinin kapsamında yer alıyor.
Sigortalı üretici sayısı az
Ancak Türkiye’nin üretici nüfusu içinde son yıllardaki gelişime karşın sigortalılık oranı halen oldukça düşük. Tarımın en çok karşı karşıya kaldığı don, kuraklık ve su baskını gibi afetler sonucu yaşanan mağduriyetler bunu her seferinde kanıtlıyor. Bunun biri ekonomik diğeri ise insani olan iki temel faktörü var.
Bunların ilki; kimi üreticilerin gelir düzeyindeki düşüklüğün tarımsal sigortaları hala bir zorunluluk olmaktan çok bir lüks statüsünde tutması. Diğer ise afetlerin “başa gelene kadar” göz ardı edilmesinden kaynaklı. Yaşanan bir afet sonrası yapılan sigortaların toplam başvurular arasında büyük orana sahip olması bunun göstergesi.
Yangınlar ne kadar “doğal” afet?
Konu yangın olduğu zaman zararın karşılanması meselesi daha çetrefilleşiyor. Bunun da iki temel sebebi var: Yangının “doğal” olarak yaşanıp yaşanmadığı, diğer bir deyişle ortada bir sorumlu ya da sorumluların olup olmadığı uzun araştırma ve hukuki süreçleri gerektiriyor. İşte Bursa, İzmir ve Muğla’daki yangınlarında sabotaj ihtimali üzerine başlatılan soruşturmalar birer güncel örnek.
Aynı şekilde; yukarıda belirttiğimiz gibi, yangınların tarıma olan dolaylı etkilerinin sigortalarla karşılanması bir kenara, henüz bu etkilerin ölçülebilmesi konusunda bile yerleşmiş bir pratik mevcut değil. Ancak bu dolaylı etkiler hiç de azımsanacak ölçüde değil.
Bitki verimliliğini düşürüyor
Geçtiğimiz yıl Birleşik Krallık’taki Exeter Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, yangınlar sonucu ortaya çıkan çevre kirletici maddelerin uzun vadede tarıma verdiği zararın kuraklık sonucu yaşanan kayıplardan bile fazla olduğunu ortaya koydu. Araştırmacılar, atmosferdeki karbon miktarını hızlı şekilde düşüren orman yangınlarının, kilometrelerce uzaktaki tarım alanlarında bile bitki verimliliğini belirgin şekilde düşürdüğünü söylüyor.
İhmal, kaza veya kasıt sonucu yaşanan yangınları eğitim, önlem ve cezai yaptırımlarla en aza indirmek mümkün. Ama şu da bir gerçek ki, tıpkı kuraklık veya don gibi yangınlar da tarımın yazgısında imzası bulunan afetler. 2019 Ağustos’unu acıyla hatırlatacak tüm bu yangınların tarımda yarattığı zarar giderilebilir mi bilinmez; ancak konu üzerine daha yüksek bir bilinç ve buna denk bir uygulamanın zamanı çoktan gelmiş durumda.