Türkiye’de profesyonel solucan gübresi üretiminde önemli başarılar yakalayan Ekosolfarm’ın Kurucu Genel Müdürü Burçin Karababa tarlasera’nın sorularını yanıtladı.
Tarıma yatırım yapmaya karar veren pek çok girişimcinin aklından geçen ilk seçeneklerden biri solucan gübresi. Organik tarımla paralel bir şekilde popülerliği artan solucan gübresinin başarılı örnekleri kadar “merdiven altı” üretimleri de baş göstermeye başladı.
Burçin Karababa, bu alanda örnek alınabilecek bir başarı öyküsünün de mimarı. 2005 yılında kurduğu Ekosolfarm ile Türkiye’nin ilk ve en büyük solucan gübresi tesisine imza atan Karababa, solucan gübresinin aslında göründüğü kadar kolay ve çabuk kazanç getiren bir iş olmadığına dikkat çekiyor.
Sizi solucan gübresi üretimine ilk olarak yönelten etkenler neler oldu?
2000 yılında dünyaya gelen kızımın sebze ve meyvelerde bulunan zirai ilaç ve kimyasal gübre gibi kalıntılara karşı toleransının düşük olduğu tespit edildi ve organik olarak beslenmesi gerektiği söylendi. O tarihlerde marketlerde organik ürün reyonları, organik pazarlar neredeyse hiç yoktu. Bu konuda internette araştırma yapmaya başladım ve solucan gübresi ile tanıştım. Türkiye’de o tarihlerde solucandan elde edilen bir gübrenin varlığından birkaç akademisyen dışında kimsenin haberi dahi yoktu. Evimden çıkan organik atıkları solucanlara yedirerek dışkıları organik gübreye çevirdim ve kızıma yetecek kadar sebze yetiştirdim. Böylece kızım sağlığına kavuştu.
Bu deneyim Ekosolfarm’ın kuruluşuna ve ardından bugüne nasıl evrildi?
Solucanlar yılda ortalama 4 katına çıkarlar. Benim de zaman içerisinde hem solucanlarımın sayısı hem de dışkıladıkları gübre miktarı arttı. Bu gübreleri eşe dosta vermeye başladım ve kısa bir süre sonra talep oluştu. Bu talep üzerine dünyada birçok üretim tesisini gezerek en kaliteli ve OMRİ sertifikalı tesisleri kendime örnek aldım. 2009 yılında da markalaşarak solucan gübresi (worm casting) işletmesi kurdum. İlk olarak İstanbul’da 7 bin 500 metrekarelik bir arazide 2 bin 500 metrekarelik kapalı alanda çalışmaya devam ederken, 2014 yılında Manisa’nın Saruhanlı ilçesine taşınarak 21 dekar arazi üzerinde 4 bin 500 metrekarelik bir alanda üretim yapmaya başladık. Şimdi kapalı alanımız 5 bin metrekareye çıktı.
Ürettiğiniz gübreye nerelerden talep geliyor?
Ürünlerimizi yoğunlukla kurumsal müşterilere veriyoruz. Çünkü daha bilinçli bir üretim gerçekleştiriyor ve solucan gübresini tanıyorlar. Bayilerle satış yapamıyoruz çünkü bayilerin kimyasal gübre ilaçlardan elde ettikleri kâr marjı ile solucan gübresinden kazandıkları kâr marjı arasında çok fark var. Dolayısıyla kimyasal gübreleri satmayı tercih ediyorlar. İnternet kanalı ile de yoğun satışlarımız var. Satış ekibimiz de direkt üretici teması ile birebir satış gerçekleştiriyor. Şu an üretilen gübrelerin yüzde 100’ü iç pazara gidiyor. Hatta talebe yetmiyor.
Solucan gübresinde kalite farkını ne belirliyor?
Maalesef solucan gübresi diye satılan her ürün solucan gübresi değil. Ekosol’ün ürettiği solucan gübresi worm casting, yani ABD standartlarında ve disiplininde üretilen bir gübre. Ancak maalesef Türkiye’de vermikompost, yani solucan gübresinin de içerisinde belli oranlarda bulunan kompost gübre üretilip satılıyor. Üretim şekli kaliteyi belirleyen önemli bir kriter. Solucanlar nazik hayvanlar değiller; doğru mama, doğru ortam ve doğru nem sağlandığında bakımları zor değil.
Son yıllarda bu alana yönelen yoğun ilgiyi nasıl yorumluyorsunuz?
Bir yandan çok sevindirici, bir yandan ise çok üzücü. Çünkü bu iş bir şehir efsanesi gibi lanse ediliyor. Elinde avucunda ne varsa satıp bu işe girenler, işinden ayrılanlar, kısa zamanda bu alandan gelir elde edeceğini düşünenler çoğunlukta. Bu kişiler de belli bir süre sonra solucan gübresi üretiminin söylendiği kadar kolay olmadığını görünce elindeki solucanları satmaya başlıyor veya yatırdıkları paraları çıkartabilmek için içerisine ahır gübresi karıştırarak solucan gübresi diye satıyorlar. Bu da yıllarca bu işe emek vermiş, vergisini ödeyen, istihdam yaratan bizlere ve markalarımıza zarar veriyor. Bu disiplin ve yatırım gerektiren bir iş. Doğru yapılmalı ve sabredilmeli. Devlet kalitesiz işletmeleri denetlemiyor, bizi kollayıp gözetmiyor; sonra “Üretimi, Ar-Ge’yi destekliyoruz” deniyor. Ben bir daha dünyaya gelsem Türkiye’de üretici olmam!