CRISPR teknolojisiyle üretilen bir buğday çeşidi Avrupa’da ilk kez saha denemeleri için toprakla buluşacak. Çeşidin başarısı, buğdaydan üretilen gıdaların yüksek ısılarda kanser yapıcı özellikler edinmesinin önüne geçecek.
Tıpkı uzayın veya insan beyninin tüm bilinmeyenleri gibi, canlıların genetik yapısı da her yeni keşifle birlikte yepyeni olanakların kapılarını açıyor. Bitki genetiği alanındaki çalışmaların tarımda yarattığı dönüşüm bunun bir örneği. Transgenetik ürünlerin, ya da yaygın diğer adıyla genetiği değiştirilmiş organizmaların (GDO) ortaya çıkışıyla belirginleşen bu dönüşüm şimdi onu da aşan CRISPR-Cas9 teknolojisiyle devam ediyor.
“Düzenli Aralıklarla Bölünmüş Palindromik Tekrar Kümeleri” anlamına gelen CRISPR aslında bakterilerde doğal yolla oluşan bir enzim. Bu enzimin yardımıyla bitkinin genetik yapısı üzerinde ince dokunuşlar yapılabileceğini ortaya koyan Emmanuelle Charpentier ve Jennifer Doudna, geliştirdikleri bu biyoteknolojik ıslah yöntemiyle 2020 yılı Nobel Kimya Ödülü’nün sahibi olmuştu.
Gen aktarımı yöntemi demode mi oluyor?
GDO’lar yaklaşık 30 yılda dünya genelinde ekili arazilerin yüzde 10’una yayılmış olsa da bugün halen pek çok yönden tartışılmaya devam ediyor. Bir bitkiyi dış etmenlere karşı dayanıklı, verimli veya besleyici kılan gen ya da genlerin diğer bir bitkiye aktarıldığı “gen transferi”ne dayanan GDO’ların kanıtlanmış bir zararı bulunmasa da, GD bitkilerin DNA’larında “yabancı gen” taşımasından uzun vadeli sorunlar doğabileceğine yönelik şüpheler hala dinmiş değil.
GDO olarak kabul edilmiyor
CRISPR-Cas9 ise gen transferinden farklı olarak bitki DNA’sına dolaysız müdahale imkanı veriyor. Aranan bitkisel özellikleri sağlamak için doğrudan ilgili genomun iyileştirilmesi ya da istenmeyen etkileri olan genomun ortadan kaldırılmasını mümkün kılan bu teknolojide GDO üretim süreçlerine oranla daha kolay ve daha ekonomik bir yol izleniyor. Klasik anlamda “genetiği değiştirilmiş organizmalar” ile aralarındaki temel farklar, CRISPR ürünlerinin “GDO” tanımının dışında tutulması için yeterli bir sebep olarak kabul edilmiş durumda.
Avrupa’nın biyoteknoloji macerası asıl şimdi başıyor
Bu tip tartışmaların merkezi elbette GDO’lara karşı en mesafeli konumda bulunan Avrupa ülkeleri. Çok geniş tarımsal topraklara ve dev nüfusa sahip ABD, Brezilya, Hindistan gibi ülkelerin tarla bitkilerinde transgenetik tohumlara hızla adapte olması, başta Avrupa Birliği (AB) üyeleri olmak üzere kıtayı açılan bu makasta aksi yöne doğru zorlarken, GDO’lara dair kamuoyuna hakim olan olumsuz izlenim de mevcut yasak ve kısıtlamalarla uyumunu uzun süre korudu.
Ancak yaşanan son gelişmeler Avrupa’daki tarım arazilerininn biyoteknolojiyle gerçek anlamda buluşmasının CRISPR sayesinde olacağını gösteriyor. Birleşik Krallık’ta bulunan Rothamsted Araştırma Enstitüsü’nde gen düzenleme tekniği sayesinde gıda güvenliği arttırılmış bir buğday çeşidi arazi denemelerine Çevre, Gıda ve Kırsal İşler Bakanlığı (DEFRA) tarafından verilen izin, Avrupa’da CRISPR imzalı bir tohumun ilk kez sahaya inmesi anlamına geliyor.
Tek bir geni silmek çok şeyi değiştirdi
Deneme onayı alan çeşidi kendinden önceki tüm buğday çeşitlerinden farklı kılan bir özellik var. O da bitkide doğal olarak bulunan “asparajin” maddesinin temelini oluşturan TaASN2 isimli genden yoksun olması. Bu genin CRISPR-Cas9 yöntemiyle silinmesi bitkideki asparajin miktarının yüzde 90 azalmasını sağlıyor.
Peki bilim insanlarını buğdaydaki asparajini azaltmak için neden bu kadar uğraşıyor? Bunun nedeni tamamen insan sağlığıyla ilgili. Çünkü tost ekmeği gibi yüksek sıcaklıklara maruz kalan buğday ürünlerinde ortaya çıkan ve son yıllarda kanserojen olduğuna pek çok kanıt bulunan “akrilamid” maddesinin oluşumundan asparajin sorumlu tutuluyor.
Kızarmış ekmeği tereddütsüz yemek için!
Rothamsted’de genetik düzenlemeyle oluşturulan buğday çeşidi işte tüm bu süreci ortadan kaldırarak çokları için kahvaltıların vazgeçilmezi olan kızarmış ekmeği güvenli bir yiyecek haline getirmeyi amaçlıyor. Buğday ekmeği dışında kavrulmuş kahve ve patates kızartması gibi nişasta içeren ve yüksek ısı görmüş gıdalarda da açığa çıkan akrilamidin insan beslenmesinden çıkması ise projenin nihai amacı.
2026 yılına kadar sürmesi planlanan ekimler boyunca verimililk düzeyi ve protein içeriği başta olmak üzere her açıdan takip edilecek olan çeşit üreticisini de tatmin edebilecek bir arazi performansı sergilediği takdirde bir kez daha gıda güvenliği testlerine tabi tutulacak ve olumlu sonuç alınırsa ticari üretimi için süreç başlatılacak.
Sırada hangi tarım ürünleri var?
Bakteriyel leke hastalığına dirençli domates ve yeşillenme sorununa dayanıklı turunçgil çeşitleri için de çokça yol kat edilen gen düzenleme çalışmalarının bir diğer odak noktası ise kuraklığa dayanıklılık. Gelecek 5 ile 10 yıl içinde sofralara konuk olması beklenen CRISPR imzalı ürünler diğer arasında ise uzun raf ömürlü kavun, karpuz ve muzun yanı sıra patates, şekerpancarı ve kanola da bulunuyor.