İstikrarlı bir pazar talebi olan soğan, bu avantajın yanına ihracat gücüne de eklemeye hazırlanıyor. Ancak bu potansiyeli gerçekleştirmenin önündeki engellerin aşılması gerek. Bu engellerin başında ise iki güncel sorun olan kuraklık ve yükselen girdi maliyetleri var.
Tarih boyunca toplumların en önemli besin kaynaklarından biri olan soğan bugün de dünyada ve Türkiye’de en çok tüketilen ürünler arasında patates ve domatesle birlikte liderliği paylaşıyor. Üretim miktarı açısından dünya sıralamasında yedinci gelen Türkiye’de soğan yetiştirildiği bölgelerin çoğunda üreticilerin gelir kaynaklarının büyük bir kısmını karşılıyor.
Aslında üretim haritasına daha ayrıntılı şekilde bakıldığında soğan tarımı ülkenin geneline yayılmış halde. Ancak il bazında ilk iki sırada gelen Ankara ve Amasya gibi rekolte ve verim açısından öne çıkan belli bölgeler var. Son yıllarda artan ihracat talebi de öncelikle bu öncü bölgelerin gündeminde. Dekar başında 3 bin 663 kg’lik bir verim ortalaması yakalanan soğan Türkiye’nin tarımsal ekonomisinde bu açıdan çok daha büyük bir paya ulaşma potansiyeline sahip.
Ancak bu potansiyeli gerçekleştirme yolunda aşılması gereken zorlu engeller bulunuyor. Bunlardan biri, son yıllarda bölgelere göre verimde ciddi düşüşlere neden olan iklim bazlı sorunlar. Sulak bir yetişme dönemine ihtiyaç duyan bu bitki için geçen yıldan beri yaşanan kuraklık iklimsel baskının en net yaşandığı dönemlerden biri oldu.
Soğanda verimin 4 altın kuralı
İklim ve hava koşulları tam istenildiği gibi olsa bile, soğanın yetişme sürecindeki pek çok değişken sezon sonundaki bilançoyu keskin biçimde etkiliyor. Hassas bir bitki olan soğandan azami kalite ve verim alabilmek için her şeyden önce toprak analizi yaptırmak şart. İyi bir toprak hazırlığı ve kaliteli tohum seçimi ise ekim öncesi uyulması gereken diğer kritik kurallar.
Ekim sonrası ise bitki koruma ve bitki beslemeye dair görevleri “kitabına uygun” şekilde yerine getirmek büyük önem taşıyor. Örneğin zirai ilaçlama doğru zamanda gerektiği miktarda yapılmadığında depolamada büyük sorunlarla karşılaşmak işten bile değil. Aynı ihmal, ürünün henüz meyveye dönmeden tarlada çürümesine yol açabiliyor. Bu anlamda, bakımda eksik kalan tek bir işlem bile diğer tüm uygulamaların boşa gitmesi demek.
Hastalıklar da mücadele de iklime göre şekilleniyor
Soğanda oluşan hastalıklar doğrudan iklimle alakalı olduğu için kimi hastalık, zararlı ve yabancı ot sorunlarının boyutu iklimsel farklılıklara göre değişiyor. Örneğin sezonun çok yağışlı geçmesi durumunda kimi bölgelerde mildiyö çok daha yoğun şekilde görülüyor. Öte yandan kurşuni küf gibi her yıl maruz kalınan kimi hastalıklar da mevcut.
İşte doğru çeşit seçimi ve kimyasal mücadele de, toprak kökenli hastalıklar başta olmak tüm bu çevresel etmenlere karşı büyük önem taşıyor. Verim düşüklüğünün diğer bir sorumlusu olan yabancı otlara karşı da zirai ilaçla yapılan mücadelenin yanı sıra, yine ziraat mühendislerinin danışmanlığında yapılacak kültürel işlemler ve toprak işleme yöntemleri fark yaratıyor.
Ekim nöbeti bir tercih değil zorunluluk
Tüm bunların dışında soğan üreticilerine avantaj sağlayan bir diğer uygulama ise münavebe, yani ekim nöbeti. Aslında bu uygulama bitkiden en iyi şekilde faydalanıp yüksek kalite ve verim elde edebilme yolunda tercihten ziyade bir gereklilik. Türkiye’de soğan yetiştirilen alanlarda 3 yıl süre ile tekrar soğan ekilmemesinin önerildiğini hatırlatan BASF Sebze Tohumları Açık Alan Ülke Ürün Lideri Selçuk Tabakan, münavebe sisteminin hastalıklarla mücadelede de iyileştirici rol oynadığına dikkat çekiyor.
Toprak artık gübre olmadan istenileni vermiyor
Üretimin teknik boyutlarının yanı sıra ekonomik etmenler de soğanın hızını kesen sorunlar doğurabiliyor. Üretim maliyetlerindeki artışla birlikte üründe işgücü, tohum ve gübre kalemlerinde üreticilerin ihtiyaçlarını yeteri kadar karşılayamaması bunun kanıtı. Bunlar arasında ideal olandan ilk kopuş, yani harcamadan kısılarak feda edilen ilk gereklilik genelde gübre oluyor.
Ancak kaliteli bir gübre kullanmadan soğandan iyi verim almak pek mümkün değil. “Artık bitkilere ise element takviyesi yapmadan ya da iyi bir gübre kullanmadan toprak size istediğinizi vermiyor” diyen Ankara-Polatlılı üreticilerden Recep Ünlüer, ayrıca toprağa uygulanan kimyasal gübre oranı kadar organomineral gübre de kullanılması gerektiğine, ancak bu durumda da maliyetlerin iyice yükseldiğine vurgu yapıyor.