Bu yıl on dokuzuncu kez kutlanan Dünya Su Günü'ne su kaynaklarını tehdit eden krizin gölgesinde giriliyor. Su ile insanlığın ortak geleceği için en büyük görev ise tarımın omuzlarında.
“Su her insan için farklı şey ifade ediyor… Evlerde, okullarda ve işyerlerinde su sağlık, hijyen, üretkenlik ve saygınlık ile özdeş. Kültürel, dinsel ve kutsal mekanlarda su insanın varoluşla, toplumla ve kendisiyle bağ kurabilmesini ifade ediyor. Doğa ortamında su barış, uyum ve koruma anlamına geliyor. Bugün ise giderek kalabalıklaşan insan nüfusu, tarım ve sanayinin artan ihtiyaçları ve iklim değişikliğinin kötüleşen etkileri nedeniyle su çok büyük bir tehdit altında.
Peki su sizin için ne anlama geliyor? Ev ve aile yaşamınız, geçim kaynaklarınız, kültürel aktiviteleriniz, sağlığınız ve yerel çevreniz açısından su nasıl bir öneme sahip?”
Birleşmiş Milletler (BM) bu yılki 22 Mart Dünya Su Günü'nde insanlara bu soruyu yöneltiyor. Çünkü suyu topyekûn bir mücadeleyle koruma altına alacak bir bilince ulaşabilmenin yolu, önce onun gerçek değerini fark edebilmekten geçiyor. BM'nin “Valuing Water” isimli projesi bu fikirden yola çıkarak insanların suya dair öykülerini, düşüncelerini ve duygularını kayıt altına almayı hedefliyor.
Ona dair öyküler saymakla bitmez!
Su ile yaşamımızın hangi boyutlarında, hangi şekillerde ilişki kuruyoruz? Bu sorunun adlında uzun bir cevabı var. Gezegenimiz üzerindeki tüm bir canlılığın kaynağı olan suyun tek bir insanın yaşamındaki yerini düşününce, tahmin ettiğimizden çok daha uzun bir “anlam listesi”, çok daha fazla “su öyküsü” çıkacağı kesin.
Öyküleri tek tek bireylerden çıkarıp daha geniş bir açıdan bakıldığında da durum aynı. Bir insan nasıl su içmeksizin birkaç günden fasla yaşayamıyorsa, doymak için ihtiyacı olan gıda ürünleri de varlığını öncelikle suya borçlu. Gıda demek tarımsal üretim demek; dünya üzerindeki su kaynaklarının yüzde 70inin tarımda kullanıldığını hesaba katarsak karşımıza dev geniş bir resim çıkıyor.
Tarımın yaratan faktörler dönüşürken…
Su dışında tarımı var eden diğer yapıtaşları neler? Akla ilk gelen şeylerden biri toprak. Tarım yapılabilen topraklar da tıpkı su gibi hem azalma hem de kirlenme tehdidi altında; ancak modern tarım toprak olmadan da bitkisel üretim yapabilmeyi mümkün kılıyor. Daha dar alanda ve topraksız tarım alanlarının sayısı da gün geçtikçe artıyor.
Bir diğer kritik faktör ise insan emeği. Ancak mekanizasyon ve robotik alanındaki yeni teknolojiler tarımdaki etkinliğini arttırdıkça “kol emeği”ne duyulan ihtiyaç da giderek azalıyor. Araştırma gücü ve bilgi birikimin kaynağı olan düşünsel emeğin tarımdaki yeri elbette ilk günkü kadar önemli. Ancak yine yapay zeka ve otomasyon gibi modern teknolojiler, tarım arazilerdeki faaliyetten başlayarak “kafa emeği” gerektiren kimi görevleri de gitgide insanların yerine üstlenmeye başlıyor.
Suyun alternatifi yok!
Tüm bu gelişmeler toprağa ve insan emeğine ihtiyaç duyulmayan bir tarımsal geleceği tahayyül etme şansı veriyor. Oysa suyun alternatifi yok! Yani ne susuz bir üretkenlikten, ne de susuz bir gelecekten söz etmek mümkün değil. O halde sınırlı su kaynaklarımız büyük bir hızla artan ihtiyaç karşısında tükenmeye mahkum mu?
Hayır; çünkü bugün tarımda kullanılan sudan çok daha azını harcayarak aynı verim, hız ve kalitede üretim yapmak mümkün. Bunun yolu da yine teknolojiden geçiyor. Tasarrufu odağına alan modern zulama teknolojileri bitkilerin gelişimi için üzerine düşeni, suyun tek bir damlasını bile boşa harcamadan yerine getirebiliyor. Aynı şekilde, tohum başta olmak üzere diğer alanlardaki yeni yöntem ve tekniklerle geçmişe göre çok daha az miktarda su talep eden bir üretim ortamı sağlayabiliyor.
En büyük görev tarımın omuzlarında
Suyun geleceği insanlığın geleceği ile ortak. Onun tükenmesi, gezegen üzerindeki yaşamın aktığı damarların da tıkanması demek. Yaşamın gelecek korkusu olmaksızın, gürül gürül aktığı bir dünya için yapılacak çok şey var. Bunların arasında boşa akan tek bir musluğu kapatmak da var, bir fabrikanın su kullanımı ve atık yönetimini sürdürebilir prensiplere çevirmesi de.
Ancak hepsinden çok daha büyük bir etki yaratacak olan görev tarımın omuzlarında. Bugün itibariyle yaklaşık 2,2 milyar insan sağlıklı bir yaşam için gerekli olan suya ulaşamıyor. Bu sayının daha da trajik boyutlara ulaşmak yerine sıfır noktasına doğru hareket ettiği bir dünya için işe en önce tarım arazilerinden başlamak gerekiyor. İşte bu yüzden, üreticiler başta olmak üzere tarımsal üretimin tüm aktörleri de suyun ve insanlığın geleceğini güvenceye alacak böylesi bir dönüşümün doğal kahramanları olacak.
Tüm okurlarımızın 22 Mart Dünya Su Günü kutlu olsun!