Ülke genelinde 2 günlük sokağa çıkma yasağı bu geceden itibaren başladı. Nisan-Mayıs dönemindeki yasaklar boyunca üretimin devamlılığı için çaba gösteren tarım emekçileri, bu yeni sürece salgının yarattığı tabloya eklenen ekonomik sorunların gölgesinde giriyor.
Yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınında “ikinci dalga”nın etkili olduğu pek çok ülke gibi Türkiye’de de sosyal teması en aza indirme amaçlı kısıtlamalar yeniden sıkılaştı. Son olarak Mayıs ayında uygulandıktan sonra geçtiğimiz günlerde gece saatlerini kapsayacak şekilde geri dönen bu sokağa çıkma yasağı, bu geceden başlayarak haftasonu boyunca ülke genelinde tam zamanlı olarak geçerli olacak.
Hatırlanacağı gibi Türkiye’de ilk Covid-19 vakasının tespit edildiği 11 Mart tarihinden yaklaşık 1 ay sonra ilk kez 30 büyükşehirde 2 gün süreyle sokağa çıkma yasağı ilan edilmiş, sonraki 1,5 ay boyunca da aynı uygulama haftasonları ve bayram tatili gibi tarihlerde farklı düzeylerde uygulanmaya devam etmişti.
Milyonlar evinde, üreticiler ve tarım işçileri arazide
Sosyal yaşamın büyük ölçüde sınırlandığı, bunun yanında ticari yaşamın da hem doğrudan hem de dolaylı olarak etkilendiği bu zorlu süreçte hızını kesmeden ayakta kalan başlıca sektör ise tarım olmuştu. İnsanın en temel ihtiyacının yaratıcısı olan tarım, evlere kapanan milyonların gıda tedarikini sürekli kılmayı sağlanmıştı.
O dönemde sokağa çıkma yasaklarından muaf olan üreticiler ve bitkisel üretim zincirinin diğer tüm emekçileri, tarım alanlarını ve ürünlerin diğer hayati uğrak noktalarını boş bırakmayarak adeta bir özveri sınavı vermişti. Tıpkı tıp alanında görev yapan emekçiler gibi onlar da sürecin gizli kahramanları olmuş, yaşamın sürekliliği için tarımın ne denli hayati bir konumda olduğu da bu sayede daha net anlaşılmıştı.
Salgının etkileri yazın hissedilmeye başladı
Haziran ayında başlayan normalleşme sürecine karşın yine de Covid-19’un damga vurduğu geçen yaz ayları boyunca pandeminin etkileri tarıma da doğal olarak yansıdı. İthalat ve ihracatta yaşanan azalma ve kapanan sınırlar nedeniyle yaşanan çay ve fındık gibi ürünlerde yaşanan işgücü krizi ve daha da ivme kazanan girdi fiyatları üretici nüfusun halihazırda karşı karşıya olduğu sorunlara eklendi.
Biriken sorunların gölgesinde…
Üretici borçlarının ertelenmesinden işgücünü arttırmaya yönelik kampanyalara kadar, salgın koşullarının bitkisel üretime ağır bir fatura olarak yansımaması için çeşitli önlemler alınsa da, tarım sektörü içinden geçtiğimiz bu ikinci dalgaya biriken sorunların gölgesinde giriyor. Döviz kurlarındaki artış başta olmak üzere genel ekonomik tabloda yaşanan süreçler, Covid-19’un yarattığı bu yeni tabloya eklenerek ve birbiriyle iç içe geçerek, üreticilerin alım gücünü ve üretime devam etme becerisini düşürmeye devam ediyor.
Bu geceden itibaren yine sokaklarda adeta hayat duracak ve milyonlarca insan 2 gün boyunca pek çok şeyden feragat ederek salgının etkisini kırmak için gösterilen çabaya katkı sunacak. Ancak tıpkı Nisan ve Mayıs aylarında olduğu gibi, bu 2 gün boyunca arazilerini yalnız bırakmayacak olan üreticiler tarımın kadim sorumluluğunu yüklenerek üretmeye devam edecek.
İkinci dalga alınan derslerin tekrarından mı ibaret olacak?
Peki içinden geçtiğimiz bu “ikinci dalga”, tarımın önemine yapılan atıfların artık sözde değil pratikte de değişim yaratmasına vesile olacak mı? Salgın koşullarında “evde kalma” lüksü olmayan ve ülkedeki gıda güvencesini sağlamak için deyim yerindeyse “pandemi nöbeti” tutan üreticiler bekledikleri somut ve kalıcı bir devlet güvencesine sahip olabilecek mi?
Aynı şekilde ziraat mühendislerinden tarım işçilerine, zirai bayilerden hal çalışanlarına kadar üretimi ayakta tutan tüm emekçilerin yaşadığı ekonomik ve sosyal sorunlar, bu zorlu süreçler sona erdiğinde birer çözüme kavuşabilecek mi? Yoksa tüm dünyayı, tüm sektörleri ve tüm bireyleri istisnasız etkileyecek olan koronavirüs yaşamımızdan çıkıp gittiğinde tarımda ağır bir iz mi bırakmış olacak? İşte bu soruların cevabını bir kez daha zaman gösterecek.