Dünyada üreticilere çok daha fazla ihtiyaç duyulacak yeni bir dönem başlıyor. Üreticiler de bu dönemde başarılı olabileceği üretim alanlarında uzmanlaşmak, gerektiğinde kooperatifleşmek ve birlik olmak zorunda.
Özer Çolpan
2020 yılı Türk tarımı ve Türk üreticisi için ilklerin yaşandığı bir yıl oluyor. Öncelikle bütün dünyayı kasıp kavuran bir salgın hastalık, ardından bir anda tüm dünyada ticaretin durma noktasına gelmesiyle daha önce yapılmış olan bütün planların değişmesi...
Daha büyük uçaklar, daha büyük gemiler, daha hızlı trenlerle birlikte küçülen dünya ve artan ticaret hacmi, üretmenin değil ucuza alıp satmanın daha anlamlı olduğu bir dünyanın kapılarını bize açtı. Bu da bizleri tembelliğe, rahatlığa, sahip olduklarımızın kıymetini unutmaya doğru bir yolculuğa çıkarttı.
Ancak kaynağı tam olarak belli olmayan bir hastalık bütün dünyayı dizleri üzerine çöktürdü. İnsanların yaşamına yeni kavramlar getirdi. Yaşamlarımızı korkarak yaşamaya başladık. Uçaklar gökyüzünü terk etti, arabalar garajlara kapatıldı, insanlar ise evlerin penceresinden dünyaya bakar hale geldi.
Bu süreçte sadece ve sadece üç sektör ayakta kaldı: Sağlık, güvenlik ve tarım.
“Benim tatile ihtiyacım var, haftaya tatile gidiyorum” sözleri bizlerin aklından uçup gitti bir anda. Ama sadece üç sektörde insanlar fedakarca çalışmaya devam etti. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın söylemiş olduğu tek bir cümle aslında bizlere düşen görevi çok güzel özetliyor: “Kendi evinizin önünü bile ekin, boş yer kalmasın.”
Türk tarımı Cumhuriyetin ilk yıllarında yapmış olduğu uyanışı bir kere daha yapmak zorunda. Sahip olduğumuz bu verimli toprakları en iyi şekilde değerlendirip üretim kapasitemizi arttırmak, verimliliğimizi yükseltmekten başka çaremiz artık yok. Çünkü biliyoruz ki artık sınırlar kapanabiliyor, ticaretler durabiliyor. Ama Türk üreticisi ülkesi ve vatanı için üretmek zorunda.
Bu sene Mayıs ayında Eskişehir’de, son 20 yıllık çalışma hayatımda görmediğim üç doğal afeti peş peşe görme imkanım oldu. Mayıs ayında hava sıcaklıkları çok arttı. Ardından Ramazan Bayramı öncesinde bölgemizde bir don olayı yaşandı. Ve Haziran ayının ortasına geldiğimiz şu günlerde havalar oldukça serin ve yağışlı gidiyor.
Yetiştirmeye çalıştığımız ürünlerde bu hava şartlarından ötürü verim kayıpları ve hatta bazı bölgelerde tüm mahsullerin kaybedilmesine varan sıkıntılar yaşandı. Ama üreticimiz tarlasını tekrar hazırlayıp üretmek için tohumunu ekti, zarar gören mahsulünü kurtarmak için mücadelesini verdi.
Bütün bunları iyi analiz ettiğimizde ortaya tek bir sonuç çıkıyor: Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bizler üretim planlamamızı daha iyi yapmak zorundayız. Bütün yumurtaları aynı sepete koymamalı, risklerimizi dağıtmalı, ürün yelpazemizi çeşitlendirmeli, olabilecek riskleri öngörmeye çalışmalı ve buna karşı tüm hazırlıklarımızı yapmalıyız.
Yarın bütün sınırların açılmaması gibi ihtimali öngörüp ihtiyacımız olan her şeyi üretmeliyiz. Ayrıca yarın bütün sınırların açılıp, bu sıkıntılı süreçte uğradığımız zararları ve hatta fazlasını kazanmak için ihtiyacımız olandan fazlasını üretip tüm dünyaya satmak için de hazır olmalıyız.
Türk üreticisinin, işletmesinin büyüklüğü ne olursa olsun, artık üretime profesyonel bir yönetim mantığı ve bakış açısıyla yönelmesinin zamanı geldi. Artık üreticimiz maliyet ve fayda analizlerini daha doğru yapıp başarılı olabileceği üretim alanlarında uzmanlaşmaya, gerekirse kooperatifleşmeye, birlik olmaya mecburdur. Çünkü birlikte başarabiliriz.
Bu zorlu süreç gösterdi ki dünyada bizlere çok daha fazla ihtiyaç duyulacak olan yeni bir dönem başlıyor. Bizler de bu yeni dönemde gençlerimize daha fazla önem vererek, onları daha fazla teşvik ederek, bu uzun yolda bizlerden daha fazla enerjisi, azmi ve gücü olan gençlerimize destek olmalıyız. Çünkü geleceğimiz onların ellerinde. Biz onlara bildiklerimizi öğretelim ki onlar da öğrendiklerini katlayarak bizi ileriye taşısınlar.