Atiye dizisiyle birlikte geniş kitlelerin ilgisine neden olan Göbeklitepe’de yer alan 10 bin yıllık kalıntılar, insanlık tarihine ve tarıma bakış açımızı kökten değiştirecek nitelikte.
Dünyanın en önemli arkeolojik alanlarından biri olarak 2018 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine giren Göbeklitepe bugünlerde herkesin dilinde. Hem Türkiye hem de yurtdışında ilgi gören Atiye dizisiyle birlikte yepyeni bir popülerlik kazanan Göbeklitepe, binlerce yıllık taşların arasında saklı mirasıyla yalnızca bilim insanlarının değil tüm dünyanın merakını cezbediyor.
Tıpkı Atiye dizisinin gizemle dolu konusu gibi, yaklaşık 10 bin yıllık bir geçmişe ait Göbeklitepe, bilimsel olarak kabul görmüş pek çok algıyı değiştirmeye başladığı gibi pek çok da sırrı açığa çıkarıyor. Bu sırların merkezini ise insanlık tarihinin belki de en önemli dönüm noktası olarak kabul edilen Tarım Devrimi oluşturuyor.
Dikilitaşlar bize neyi anlatıyor?
Şanlıurfa il merkezine bağlı Örencik köyündeki Göbeklitepe’de Neolitik Çağ’a, yani Cilalı Taş Devri’ne ait kalıntılar ilk olarak 1963 yılında tespit edilmişti. Uzun yıllar sonra, 1995’te arkeolog Klaus Schmidt’in başkanlığında başlayan kazılarla birlikte ortaya çıkarılan anıtsal yapılar toplum, din, tarım ve sanatın geçmişine dair ezberleri bozuyor.
Elde edilen veriler, Göbeklitepe’deki dikilitaşların tarımsal üretime henüz geçmemiş olan avcı-toplayıcı insan toplulukları tarafından yapıldığını gösteriyor. Bu da, yerleşik düzen ve dinsel inanç sistemlerinin Tarım Devrimi’yle başladığı yönündeki geleneksel görüşü çürütecek kadar kritik bir bulgu demek!
Tarımın keşfine Göbeklitepe mi neden oldu?
Göbeklitepe kazılarında ortaya çıkan bulgular, tarımın insanlık tarihindeki dönüştürücü gücünü yeniden yorumlamayı gerektiriyor. Yeni görüşe göre, henüz avcı-toplayıcı kimliğini yitirmemiş topluluklar Göbeklitepe benzeri dinsel merkezler inşa edecek kadar güçlü bir sosyal yapı kazanmaya başlamıştı. Tarımın keşfi ise bu gibi merkezlerin dayattığı yaşam ve çalışma koşullarının sonucunda ortaya çıkmıştı.
Yabani buğday, badem ve yerfıstığı bulundu
Bu durumda ilk soru tekrar akla düşüyor: Göbeklitepe’yi inşa eden tarih öncesi insanlar gerçekten avcı-toplayıcı mıydı, yoksa tarıma başlamışlar mıydı? Hem anıtların ait oldukları tarih hem de yörede bulunan bitkisel kalıntılar bunu gösteriyor. Göbeklitepe’de çıkarılan toprakta bugüne kadar rastlanan bitki tanelerinin hepsi yabani türlere ait.
Bu bitki türlerinin başında siyez buğdayı geliyor. Kültüre alınan en eski buğday türlerinden olan siyez buğdayının Göbeklitepe’deki kalıntıları bitkinin o dönemde henüz evcilleştirilmediğini gösteriyor. Yörede rastlanan diğer yabani türler ise badem ve yerfıstığına ait.
Tüm tahılların atası kızıl buğday!
Göbeklitepe, tarihi yeniden yazdırmayı gerektirebilecek bir fikre daha kapı açıyor. Mevcut arkeolojik bilgilere göre bölgenin tarihteki en eski ibadet alanı olduğu düşünülürse, bu coğrafya aynı zamanda tarımın da doğduğu yer olabilir! 5 yıl önce yaşamını yitiren Klaus Schmidt, bu bölgenin 9 bin 600 yıl önce insanların avcı-toplayıcılıktan üreticiliğe geçiş yaptığı alan olduğunu ortaya atmıştı.
Bu görüşü destekleyen en önemli veriler ise Almanya’daki Max Planck Enstitüsü’nde yapılan araştırmalara dayanıyor. 338 buğday türünün karşılaştırıldığı bu çalışma sonucunda, tüm tahılların kökeninin Göbeklitepe yakınlarındaki Karacadağ bölgesinde yetişen kızıl buğday olduğu ortaya konulmuştu.
Ekmeği ilk tadan insanlar onlardı
Bu bilgiler, Göbeklitepe kazılarında ortaya çıkarılan değirmen benzeri kaplarla birlikte düşünüldüğünde, anıtları inşa eden ve burada ibadet için toplanan insanların yabani buğdaylarla ekmek ve benzeri besinleri hazırlayan ilk insanlar olduğunu söylemek mümkün.
Toplulukların kendileri için büyük önemi olan bu dinsel ve sosyal merkeze yakın olma çabası, aynı zamanda beslenme ihtiyaçlarının da yeterli oranda ve düzenli olarak karşılanmasını zorunlu kılıyor. Bu durumda, çevredeki buğday kaynaklarının kullanılarak tarımsal faaliyete geçilmesi oldukça gerçekçi bir senaryo olarak karşımızda duruyor.
Tarıma ve tarihe bakışımız değişecek!
Göbeklitepe’de yerleşik yaşama ve bitkisel üretime geçişe dair bilinmeyenleri ortaya koyan çalışmalar bugün büyük bir heyecanla sürerken, “İkinci Göbeklitepe” olarak adlandırılan Şanlıurfa-Karahan Tepe’de de kazılar geçtiğimiz Eylül’de başladı. İnsanın insanlaşma sürecinin belki de en önemli durağı olan bu coğrafya bakalım tarihe ve tarıma bakışımızı yakın gelecekte nasıl değiştirecek!