Teknoloji ve ona temposuna ayak uyduranlar tarımın katarını büyük bir hızla geleceğe doğru çekiyor. Onu yakalamak için umudu akılla, aklı da cesaretle kaynaştırmak gerekiyor.
"Ege'de, Orta Anadolu'da ve Güney'de tarım alanlarında altın yıl yaşanıyor. Üzümden patatese, buğdaydan pamuğa kadar her şey şimdiye dek görülmemiş derecede bol... Buğdayları ambarlar almıyor, pamuklar tarlalardan taşıyor, üzümler asmaları kırıyor... Her yerde bolluk, her yerde memnun köylüler görülüyor..."
Bu cümleler 1971 yılına ait bir gazete haberinden... Haberin içinde ise üzüm, pamuk, buğday, karpuz üreticilerinin mutlu fotoğrafları yer alıyor.
Bu söylemler bugünden bakıldığında belki biraz romantik gelebilir. Ancak “altın yıl” tabiri Türkiye’de yalnızca meslek ya da ilgi alanı tarım olanlar değil, hemen hemen herkes için oldukça tanıdık. Kimi yıllarda en azından bazı ürünler ya da bölgelerde üretimin “altın” günlerini yaşadığını söylemek için illa ki iyimser olmaya gerek yok.
Elbette bir de “altın yıl” sözünde karşılık bulan pozitif duygunun tam tersi mevcut… Türkiye’de kimse “tarım bitiyor” sözcüğüne de yabancı sayılmaz. Son yıllarda bu ve benzeri tabirlerin daha da sıklaştığını söylemek mümkün.
Tarihin öğrettikleri
Verilerin gözünden bakıldığında, bugünkü tarımsal üretimden söz ederken cümleler elbette 48 yıl öncesine oranla çok daha büyük sayılarla kuruluyor. Ancak aynı şekilde nüfusun, ihtiyaçların, hatta belki de başarılarla doğru orantılı bir şekilde sorunların da sayısının arttığını unutmamak gerek.
Tarım hem insanlık tarihinin derinliklerine kadar uzanıp hem de bugünkü yaşamın tam merkezinde yer alan belki de en büyük faaliyet. Tarımın bu topraklardaki tarihi için de aynı şey geçerli. Bir an için bu tarihin bütünüyle kayıt altına alınmış olduğunu varsayalım: Karışımıza çıkacak resimde nice altın yıllar, nice kriz dönemleri, ama her zaman kendine bir yol açan tarımın gerçek öyküsünü okumak mümkün olacaktı.
Ancak gerçek şu ki; Türkiye tarımın şu gün itibariyle Cumhuriyetin ilk yıllarında atılım ya da örneğin 70’li yılların başındaki gibi dönemlerin yarattığı umut verici iklimden uzak. Geleceğe yönelik kaygılar ise yoğun. tarlasera’nın Şubat sayısında incelediği, tarımda geleceğe yönelik projeksiyonlarından çıkan sonuç da bu kaygıları ne yazık ki haklı kılıyor.
Çözülemeyen ya da çözümü hep ertelenen sorunlar “durmak” değil, “geriye düşmek” anlamına geliyor. Çünkü teknoloji ve onun temposuna ayak uyduranlar tarımın katarını büyük bir hızla geleceğe doğru çekiyor. Onu yakalamak için umudu akılla, aklı da cesaretle kaynaştırmak gerekiyor.
İşte o zaman yine, ama belli bir üründe ya da bölgede değil, tarımın bütününde gerçekten bir altın yılın yaşandığını işitmek mümkün olacak.