AB’nin geleceği tartışılıyor. Peki bu AB standartlarına sırt çevirmeyi gerektiriyor mu? Tarımsal veriler bunun tersini söylüyor.
1. BÖLÜM: Müzakereler boyunca tarımda neler değişti?
Avrupa Parlamentosu, Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyelik görüşmelerinin geçici olarak durdurulması yönündeki karar taslağını bugün yapılan oylamayla kabul etti. Aralık’taki AB zirvesinin bu kararı kabul etmesine düşük ihtimal verilse de, Türkiye-AB arasındaki ilişkilerin ilk kez bu denli gerildiğini söylemek mümkün. İlginç olan ise; bu sürecin AB yolunda hızlı adımların atıldığı bir dönemin ardından gelmiş olması.
2005 yılında başlayan tam üyelik sürecinden bu yana entegrasyon sürecinde pek çok aşamadan geçildi. Bu sürede, ana hedef olan AB tam üyeliğin tarım sektörüne etkileri üzerine olumlu/olumsuz pek çok yorum yapıldı. Tarıma dair müzakerelerin nirengi noktasını ise AB’nin Ortak Tarım Politikası (CAP) ile uyum oluşturuyor.
Ana felsefe ortak pazar ve sürdürülebilir kalkınma
CAP üç temel prensibe dayanıyor: Tek Pazar, Topluluk Tercihi ve Ortak Mali Sorumluluk. İlki tarım ürünlerinin AB içinde serbest dolaşımına dair. Topluluk Tercihi, üye ülkelerde yapılan üretimlerin ithal ürünlere karşı öncelikli olmasını sağlarken, tarımsal harcamalar da Birlik bütçesinden karşılanıyor.
Tarımsal işletme gelirlerinin yarısı desteklerden
AB bütçesinde “sürdürülebilir kalkınma ve doğal kaynaklar” yüzde 40 ile ağırlığa sahip. Üye ülkelerde üreticiler toplam gelirlerinin yüzde 55’ini CAP yardımlarından sağlıyor. Bu yardımların büyük kısmı doğrudan destek ödemeleri ve tarımsal Ar-Ge, yenilenebilir enerji, organik tarım vb. yatırımlara yönelik hibeler.
İngiliz üreticiler Brexit’e karşı çıkmıştı
Brexit sürecinde Birleşik Krallık’ın Tarım Bakanı ayrılık kararını desteklerken Ulusal Üreticiler Sendikası, “Avrupalı diğer üreticiler CAP’tan faydalanırken bizim mahrum bırakılmamız yıkım anlamına gelir. Hiçbir yerel hükümetin üreticiyi aynı düzeyde destekleyebileceğine inanmıyoruz” diyordu.
Üye sayısı artarken tarım küçüldü
Öte yandan, AB’nin sınırları yıllar içinde genişlerken tarıma ayrılan pay da giderek azaldı. Özellikle 2004 yılında tarım arazileri ve üretici nüfusu açısından görece zengin 10 yeni ülkenin Birliğe katılmasıyla CAP bütçesinin artık yetersiz kaldığı dillendirilmeye başladı.
AB daha fazla genişlemek istiyor mu?
Türkiye’de tarımın ekonomideki payı ise tüm AB ülkelerinden daha fazla. Bu çelişkilere AB içinde son dönemde sıklaşan diğer içsel sorunlar da eklendiğinde, yıllardır dillendirilen “AB Türkiye’yi gerçekten istiyor mu?” sorusundan çok daha önce “AB genişlemeye devam etmek istiyor mu?” sorusunu, en azından tarım özelinde ciddiye almak gerekli.
AB standartlarının etkisi
AB’nin geleceği bir süredir tartışılıyor; ancak bu durum AB standartlarının etkisini pek de değiştirmiyor. Geçtiğimiz günlerde eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Esas hedef AB’nin bir üyesi olmak değil, o seviyede bir ülke olmak” şeklindeki demeci bu açıdan ilgi çekiciydi. Nitekim Türkiye tarımında 2005’ten bu yana atılan pek çok adımda bu standartların önemli etkisi var.
Üretici gelirleri en yüksek ülkeler
Türkiye tarımsal üretim hacmiyle dünya yedincisi. Buna karşın, üretici başına düşen tarımsal katma değer açısından 29. sırada. Türkiye’den önce gelen 28 ülkenin 20’si ise AB üyesi. 2014’te yayınlanan Dünya Gıda Güvenliği Performansı listesinde yer alan 17 ülkenin 11’i de yine AB ülkesiydi.
AB'de Ar-Ge öncelikli
Tarımsal gelirde Ar-Ge’ye ayrılan payın en yüksek olduğu 10 OECD ülkesi arasında AB dışından yalnızca Güney Kore ve Japonya var. Türkiye’ye kıyasla AB genelinde buğday verimliliği 3, arpa verimliliği ise 2 kat daha fazla. Mısırda ise bu oran 2’den biraz daha aşağıda. AB’de hektar başına şekerpancarı verimi 70 kg civarında iken Türkiye’de 58 kg.
Üretici başına tarım makinesi kullanımında ilk 15 sırada 10 AB üyesi bulunuyor. İklim Gerçeği Projesi’nin 2015 raporunda ise, yenilenebilir enerjiye geçişte en hızlı ilk 10 ülke arasında da AB’den İsveç, İskoçya, Almanya ve Danimarka’nın adı geçiyor.