TZD Başkanı Hüseyin Demirtaş, Tarım Yasası’nın çıktığı 2006 yılından bu yana verilen desteklerin yasanın gerektirdiği miktarın gerisinde kaldığını söylüyor.
Türkiye Ziraatçılar Derneği (TZD) Türkiye’nin en köklü sivil toplum kuruluşlarından biri. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz İbrahim Yetkin’in ardından TZD Başkanlığını devralan Hüseyin Demirtaş tarlasera Ekim sayısına konuk oldu.
Demirtaş, Türkiye tarımının yalnızca bir kuşak içinde gelenekselden moderne sıçradığı gözlemini yapıyor. Öte yandan tarımsal desteklerin 2006’da çıkan Tarım Yasasında öngörülen miktarların gerisinde kaldığını söyleyen Demirtaş, “Üreticiye yasa ile tanınmış bir hak kısıtlanıyor” diyor.
Bugün Türkiye tarımına kuşbakışı baktığımızda ne görüyoruz?
Tarım sektörü büyük bir değişim içinde. Bir zamanlar tarım ekonominin sırtına yük olan bir sektör, bir “kara delik” olarak gösterilmeye çalışılırdı. Artık bu tür söylemlere itibar eden pek kalmadı. Buna karşın tarımsal nüfus giderek azalıyor, tarım toprakları sürekli tarım dışı amaçlar uğruna terk ediliyor. Buna karşın teknolojik gelişme sayesinde üretim düşmüyor, hatta birçok alt sektörde üretim artışı yaşanıyor. Ancak bu yeterli değil. Teknolojinin verimli kullanılabilmesi için parçalı toprakların birleştirilmesi ve üreticilerin eğitilmesi gerek.
TZD’ye göre acil çözüm bekleyen sorunlar neler?
Destekleme yetersizliği, üretici fiyatlarının tüketici fiyatlarının çok gerisinde kalması ve girdilerin aşırı pahalı olması. 2006’da çıkarılan yasaya göre, bütçeden tarıma GSMH’nin en az yüzde 1’i oranında kaynak ayrılması gerekli. Oysa o tarihten bu yana destekleme miktarı binde 7 civarında. Yani üreticiye yasa ile tanınmış bir hak kısıtlanıyor. Ürün fiyatlarının tüketiciye ulaşırken en az yüzde 100 artması da büyük bir sorun. Bu kadar yüksek aracı kârı hiçbir ülkede yok.
Bu çelişkiyi giderecek en gerçekçi çözüm nedir?
Üreticilerin yalnız üretim aşamasında değil, işlenme ve pazarlanma alanlarında da etkin olması gerek. Halbuki bunu yapan çok örgüt var. Örneğin Pankobirlik bir üretici kooperatifinin yapması gerekeni yapıyor ve dünya çapında markalar yaratabiliyor. Ancak bu gibi örnekler çok az.
Mevcut üretici örgütleri işlevlerini yitirmiş durumda mı?
Hiç kuşkusuz önemli görevleri yerine getiriyorlar. Ancak kurum içi sorunlar ile yasal ve mali engeller gelişimi engelliyor. Destekleyici uygulamalar bu açıdan önemli. Hepsinden önemlisi de, üretici örgütlerini düzensiz bir piyasanın yarattığı haksız rekabetten korumak. Kuralsızlığın ve kayıtdışılığın yaygın olduğu bir ortamda her şeyi yasalara uygun yapan örgütlerin rekabet etmesi çok zor. Oysa Avrupa, hatta liberalizmin anavatanı ABD’de kooperatifler tarımsal üretim alanında başat durumda.
Peki Türkiye’de üretici nasıl bir dönüşüm içinde?
Daha bilinçli, dünyadaki gelişmeleri çok daha yakından izleyen bir üretici kitlesine sahibiz. Tarımsal üretim yaklaşık bir kuşaklık süre içinde geleneksel tekniklerden modern teknolojiye sıçradı. Ancak tarımda ve üretici bilincindeki gelişme tüm dünyada yaşanıyor. Dolayısıyla bununla övünmenin fazla bir anlamı yok. Önemli olan dünyadaki yarışın içinde olmak. Bu yarışı terk etmiş ve dışa bağımlı hale gelmiş bir ülkenin yaşama şansı kalmıyor. Bu tehlikenin farkına varmalı ve önlem almalıyız.