STK’ların gündemi ile kuzeyde tarım
Kuzey Avrupa ülkeleri meyve ve sebze üretimindeki kalite ve gıda güvenliği konularına diğer Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla önem veriyor. Bu durum bölge insanının organik ürünlere olan ilgisini arttırırken, yerel sebze ve meyveleri daha çok tercih etmesini sağlıyor.
Kuzey Avrupa ülkelerinde tarımsal faaliyetleri değerlendirirken; tüketici ve üreticilerin çıkarlarını gözetmek için çalışan kurum ve kuruluşların, bu faaliyetleri nasıl etkilediğini göz ardı etmemek gerek. Tüketicilerin haklarını korumak ve beklentilerine yanıt olabilmek için kurulan sivil toplum kuruluşları (STK), lobi çalışmaları sayesinde hükümetler üzerinde alınan kararlarda etkili oluyor. STK’lar dışında, üretici kuruluşları da kendi üyeleri için etkili olan organizasyonlardan.
Danimarka’da faaliyet gösteren “Dansk Gartneri” kuruluşu, sebze, meyve ve süs biticilerinin yüzde 80'lik kısmının çıkarlarını temsil ediyor. Bu anlamda üreticilerin pazarda en iyi koşullarda üretim yapabilmesi için çalışan kuruluşların başında. Kuruluşun üyeleri üç alanda üretim yapıyor; süs bitkileri, seracılık ve sebze/meyve. tarlasera olarak Dansk Gartneri'nin Genel Sekreteri Torben Lippert ile görüştük. Kuruluş adına sebze ve meyve üretimi konusunda araştırma, geliştirme ve pazar alanlarından sorumlu olan Lippert, Kuzey ülkelerindeki tarımın bugünü ve geleceği hakkında görüşlerini paylaştı.
Yüksek kalite ve gıda güvenliği normları
Kuzey Avrupa ülkelerindeki sebze ve meyve üreticiliğinde kalite normlarının ve gıda güvenliği konularının, bu ülkeleri diğer Avrupa ülkelerinden ayırdığını belirten Torben Lippert, bu durumun tamamen tüketicinin beklentileri ile bağlantılı olduğunu vurguluyor. Lippert, Avrupa Birliği’nin tarımsal faaliyetlerde çevre sorumluluğu çerçevesinde şart koştuğu yasa ve kurallar olmasa bile, bu ülkelerin gıda güvenliği ve kalite standartlarından taviz vermeyeceği görüşünde.
“Danimarka'da gelecekteki içme suyunun korunması çerçevesinde üreticilere getirilen azotlu gübrelerin sınırlandırılması kararı, AB’den bağımsız olarak ülkenin iç politikasıyla belirlendi” diyen Lippert; üreticinin, tüketicinin değerlerine riayet etmesi gerektiğinin önemine vurgu yapıyor.
Danimarka’da faaliyet yürüten Gasa Nord Grønt kuruluşu ise, yaklaşık 100 üreticinin ürünlerini iç ve dış piyasaya sürüyor. Bunu yaparken, tüketicilerin gıda güvenliği ve kalite normlarını göz önünde tutarak, sattıkları ürünlerin yüzde 80´lik kısmını sebze ve meyvede uluslararası standart sertifikası olan Globalgap ile piyasaya sunuyor. Bu standart sertifikası sayesinde, tüketici ürünün üretildiği yer, koşullar ve kalite normları hakkında bilgi sahibi olabilme şansı yakalıyor.
Yerel üretim geleceğin tarımını belirleyecek
Kuzey Avrupa ülkelerinde yapılan sebze ve meyve üretiminin şu an itibariyle büyük bölümünün halen konvansiyonel üretimle gerçekleştiğini belirten Lippert, son yıllarda organik ürünlere olan talebin arttığını belirtiyor: “Bu talepler doğrultusunda Dansk Gartneri'ye üye olan birçok üretici, üretimlerinin ya tamamını ya da bir kısmını organik üretime dönüştürüyor. Avrupalı tüketicilerin ürünlerde aradıkları yüksek kalite ve gıda güvenliği normları, gelinen noktada artık daha da gözle görülebilir oldu.” Lippert, bu durumun tüketicilerin yerelde üretilmiş organik maddelere yönelmesiyle daha üst bir boyuta ulaştığını anlatıyor. Eskiden Güney Avrupa ülkelerinden gelen sebze ve meyveleri rahatlıkla tüketen Avrupalı tüketicilerin, günümüzde gıda ürünlerini seçerken fiyattan çok ürünün organikliği, üretildiği koşullar, üretimde kullanılan pestisit oranı ve transport süresini göz önüne aldıklarını da ekliyor.
Danimarka’nın en büyük gıda ve tarım kuruluşu olan Landbrug&Fødevare’nin 27 Haziran 2013 tarihli sebze ve meyveye yönelik pazar araştırmasında ortaya çıkan durum, bahsi geçen bu tüketici eğilimlerini destekler düzeyde. Araştırmada ortaya çıkan başlıca başlıklar şöyle sıralanabilir:
- Tüketiciler marul, domates ve salatalıkları senenin her mevsiminde tüketiyor.
- Ürünün üretildiği ülke, tüketiciler için önemli bir anlam teşkil ediyor.
- Tüketicilerin geneli, kendi ülkelerinde yetiştirilen sebze ve meyvenin daha taze, daha lezzetli ve daha az pestisit içerdiği görüşünde.
Kuzey mutfaklarında yerelleşme dönemi
Sağlıklı yaşam çerçevesinde tüketicilerin yerelde üretilmiş sebze ve meyvelere artan talebi, Kuzey ülkelerindeki mutfak kültüründe de yansımasını buluyor. 20 Kasım 2013 ´te düzenlenen “Kuzey Mutfak Kültürü” konferansında yapılan sunumlar da bu tezi destekler nitelikte. Kopenhag Üniversitesi Fen Fakültesi’nin konuyla ilgili gerçekleştirdiği araştırmanın genel sonuçlarına göre; yerelde üretilen ürünlerle yapılan yemeklerin halk sağlığı üzerinde olumlu etkileri bulunuyor.
Kuzey yemek kültürünün halk sağlığı, çevre, ekonomi ve toplumsal kaynaklar üzerindeki etkilerinin araştırıldığı “OPUS” isimli projede, 15-65 yaşlarında 180 kişilik deneklerin bir kısmına geleneksel yemekler yedirilirken, bir kısmında da sadece yerelde üretilmiş ürünlerle yapılan yemekler verildi. Denekler, sosyal statü¨, sağlık durumu ve kalp-şeker hastalıkları göz önüne alınarak seçildi. Projenin sonuçlarına göre, yerel ürünlerle yapılan yemekleri yiyen deneklerde, tansiyon oranlarının düzeldiği ve kilo verdikleri görüldü¨. Diğer taraftan, yerelde üretilen sebze ve meyvelerin daha az nakliye süresi geçirmeleri sayesinde, çevreye de olumlu etkisi olduğuna gönderme yapıldı.
Yerel sebze ve meyve tüketmenin 1950’lerde hayatın doğal bir parçası iken, son 50 yılda bu ürünlerin daha çok ithal ürünlerle yer değiştirdiğini belirten dönemin Danimarka Gıda Bakanı Karen Hækkerup, gelecek nesillere geleneksel ve sağlıklı yemek kültürünü tekrar kazandırmak niyetinde olduklarını aktardı. Hækkerup, OPUS projesinin sonuçlarına gönderme yaparak, yerel sebze ve meyvelerin olumlu etkilerinin bilinmesine rağmen, tüketicilerin alışkanlıklarının değişmesinin zorluklarına da vurgu yaptı.
|