Glütensiz tahıl ürünleri Avrupa’da yükselişte
Sağlıklı beslenme adına glütensiz gıda tüketmek Avrupa’da bir trend haline geldi. Hatta bazı tüketiciler tahıl ürünlerinden tamamen kaçınıyor. Ancak bu alışkanlık uzun vadede doğaya ve ekonomiye olumsuz etkiler yansıtabilir.
Başta buğday, çavdar, arpa ve yulaf olmak üzere birçok tahıl ürününde yer alan ve önemli bir protein olan ”glüten”, sağlığa olan faydalarına rağmen, kilo vermek isteyen birçok Avrupalının sofrasında istemediği bir madde. İngilizce ”Celiac Disease” olarak adlandırılan ve Türkiye’de çölyak hastalığı (glüten intoleransı) olarak bilinen rahatsızlığı yaşayan kişilerin, sağlık nedenleriyle kaçındığı glüten maddesi, Avrupa ve Amerika’da sıradan ve sağlık sorunları olmayan insanların da sakındığı bir madde haline geldi.
Glütensiz sağlıklı yaşam trendi
Çölyak hastalarının, tükettiklerinde kusma, bulantı ve bağırsak sorunları yarattığı bir madde olan glüten, genellikle domuzun derisinden elde edilen jelatin maddesinin önemli bir alternatifi konumunda. Ancak protein değerine ve sağlık açısından faydalarına rağmen, Avrupa ve Amerika’daki marketlerin reyonlarında glütensiz gıda ürünlerine olan ilgi her gün biraz daha artıyor. Ancak artan ilginin nedeni, çölyak hastalığının vaka sayısının artmasıyla ilgili değil. Amerika’da yapılan bir araştırmada nüfusun 90 milyonluk bir kısmının glütensiz ürünler tükettiği ve bu 90 milyonluk tüketicilerin yüzde 82’lik bölümünün, glütensiz gıda ürün tercihlerini sağlıklı beslenme ya da kilo düşürmekle gerekçelendirdiği ortaya çıktı.
ABD'nin yanı sıra Avrupa’da da glütensiz ürünlere olan ve giderek artan talebin arkasında yatan en büyük neden glütensiz sağlıklı yasam trendi. Kuzey Avrupa’da özellikle Norveç, İsveç ve Danimarka’da bu trendin etkileri iyiden iyiye hissedilmeye başladı. Danimarka Süpermarketler Kuruluşu, ”Dansk Supermarked” sağlıklı yaşam trendine orantılı olarak reyonlarda glütensiz ürünlerin arzında yaşanan artışa işaret ediyor. Kuruluşun iletişim temsilcisi Maia Lindstrøm Sejersen, bu konuda şunları dile getiriyor: ”Yıllarca farklı glütensiz ürünleri sunmaya çalıştık ancak satışımız çok sınırlı oldu. Bu yüzden, arz edilen glütensiz ürünlerin çeşitliliği de sınırlıydı. Ancak son yıllarda, bu ürünlere olan talep ve satış arttı. Bu artışa orantılı olarak tabii ki raflarda glütensiz ürünlerdeki çeşitliliği de arttırdık.” Maia Lindstrøm Sejersen'e göre glütensiz ürünlere yönelik artan talebin, tüketicilerde artması muhtemel glüten intoleransıyla bir ilgisi yok. Bunun asıl nedeni tamamen süreç içerisinde sağlıklı yaşam çerçevesinde daha fazla tüketicinin, glütensiz ürünleri tercih etmesi ile ilgili bir durum. Sejersen bu eğilimin daha da artacağı görüşünde.
Artan talebe orantılı olarak, daha fazla arz edilen glütensiz ürünlerin fiyatları ise Avrupa’daki ülkelerde birbirinden bağımsız hareket ediyor. Almanya, İsveç ve Norveç’te bu ürünler daha ucuz fiyatlara alınabilinirken, Danimarka gibi şekerli ve yağlı ürünlere ekstra vergi uygulayan ülkelerde, bu ürünler daha pahalı olabiliyor. Norveç’te gıda ürünleri normalde Danimarka’ya göre daha pahalıyken, glütensiz ürünler Norveç’te Danimarka´ya göre daha ucuza satışa sunulabiliyor. Bu bağlamda, birçok Danimarkalı tüketicinin Almanya ve İsveç’teki sınır şehirlerinde toptan glütensiz ürün aldıkları da son yıllarda gözlemlenen bir durum.
Doğaya zarar verebilir
Her ne kadar glütensiz ürünlere olan talep, son yıllarda özellikle Avrupa ve Amerika’da yaşanan bir trend olsa da, uzmanlar bu trendin uzun vadede global bir eğilim haline gelmesi durumunda, doğa için bir tehdit oluşturabileceğini savunuyor.
Çevreci Düşünce Kuruluşu Concito uzmanlarından Torben Chrintz, glütensiz ürünlere olan eğilimin ciddiye alınması gerektiğini, aksi takdirde doğa için uzun vadede yaratacağı sonuçların kaygı verici olduğunu belirtiyor. Chrintz´a göre glütensiz ürünlerin vücut için daha sağlıklı olduğunu düşünenler, glütenli ekmek, makarna ve diğer tahıl ürünlerine alternatif ürünlere ulaşmaya çalışıyor. Ancak Chrintz´a göre, tüketicilerin bir kısmı ise tamamen tahıl ürünleri olmadan beslenmeye çalışıyor. Chrintz bu öngörüsünü söyle gerekçelendiriyor; ”Bazı tüketiciler, kendilerini tamamen tahıl ürünlerinden uzak tutup, eksik olan kalori ihtiyaçlarını et ve mandıra ürünleri ile karşılamaya çalışıyor. Ancak et ve mandıra ürünleri tahıla göre daha fazla hektarda üretim gerektiren ürünler. Eğer tahıl ürünleri yerine et ürünlerine yönelirseniz, doğaya 10-30 arası bir faktörel oranla daha fazla zarar verirsiniz. Ancak tahıl ürünleri, tahıl ürünlerine eşdeğer oranda doğayı zorlayan kök sebzeleriyle değiştirilebilir.”
Glütensiz beslenmeyi takip eden tüketici profilinin, genelde eğitim düzeyi yüksek kişiler olmasına rağmen, bu tarz bir beslenmenin çevre için yaratacağı tahribatı hesaba katmamalarını anlamakta zorluk çektiğini aktaran Torben Chrintz, bu tarz beslenmenin son yıllarda Avrupa’da yaygınlaşan Paleo-diyeti kadar çevreye zarar verebileceğini vurguluyor.
Paleo ya da ‘taş devri-beslenme’ olarak adlandırılan diyet, doğadaki et, balık, sebze, meyve, fındık gibi kabuklu ürünlerin herhangi bir işleme tabi tutulmadan doğrudan tüketilmesini öngörüyor. İsmini Taş Devri’nin en eski dönemi olan Paleolitik Çağ’dan alan diyetin öncüleri, Taş Devri’ndeki avcı ve toplayıcı toplum yapısına gönderme yaparak, insan metabolizmasının gıda ürünlerinin doğrudan tüketmeye daha uygun olduğunu savunuyor. Bu anlamda Paleo diyeti şeker ve tahıl gibi işlenmiş ürünlerin tüketimini reddeden ve Avrupa’da giderek yaygınlaşan bir diyet.
Tahıl fiyatları düşüşte
Tahıl tüketimini reddeden beslenme tarzları buğday fiyatlarını da düşürüyor. Avustralya Tarım Bakanlığı (ABARES) tahıl ürünlerinde, tüm dünyada bir düşüş yaşanacağı görüşünde. 2012/13’te Orta batı Amerika’daki kuraklık sebebiyle yaşanan küresel tahıl ve hububat krizi sonrasında, iki sene boyunca rekor düzeyde üretilen buğday ve dünya çapında oluşan stoklar, yaşanacak bu fiyat düşüşünün en önemli nedeni. 2012/13’teki kuraklık boyunca ve sonrasında buğday fiyatları yüzde 16’lık bir artış göstermişti. Kuraklık sonrasında fazlasıyla üretilen ve stoklanan buğdayın fiyatında tüm dünyada 2015/16 itibarıyla yüzde 2’lik bir düşüş yaşanacağı öngörülüyor. Stoklardaki kapasite ile tüketim arasındaki orantısızlıktan kaynaklanacak bu fiyat düşüşünün yanı sıra, global düzeyde buğdaya olan talebin de yüzde 1’lik oranda düşmesi bekleniyor.
|