
16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan demir alan Bandırma Vapuru o an bilinmese de yalnızca Mustafa Kemal’i değil, bir ulusun yeniden doğuş iradesini taşıyordu. 19 Mayıs sabahı Samsun Limanı’na yanaşan gemiden inen Mustafa Kemal Paşa’nın görevi, 9. Ordu Müfettişliğiydi.
Ancak bu görevlendirme, İstanbul Hükümeti'nin otoritesini sürdürme çabasıyken, Atatürk için Anadolu’da milli egemenliği inşa etme planının ilk adımıydı.
Sadece işgale değil, sömürüye de başkaldırıldı
Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıkışı, yalnızca işgale karşı direnişi değil; Osmanlı’nın ekonomik bağımlılık düzenine, özellikle Samsun başta olmak üzere Karadeniz bölgesi çiftçilerinin kanını emen Tütün Rejimi gibi dış kontrol mekanizmalarına karşı da bir itirazdı.
Tütün Rejimi, 19. yüzyılın sonlarında Osmanlı Devleti’nin Avrupa’ya olan borçlarını ödeyememesi sonucunda kurulan Düyun-u Umumiye (Genel Borçlar İdaresi) tarafından uygulanan ekonomik denetim mekanizmalarının bir parçasıydı. Tütün, Osmanlı tarım ekonomisinin en değerli ürünlerinden biriydi. 1883’te kurulan Reji İdaresi, tütün üretimini, alımını ve satışını denetleme yetkisine sahipti. Bu idare, Fransız sermayeli bir tekeldi ve Türk köylüsünün emeğini ucuza alıp yüksek karla Avrupa’ya satıyordu.
Üreticiyi yıldıran uygulamalara karşı duruldu
Samsun’da, özellikle Bafra ve Çarşamba ovalarında yetiştirilen tütün, Reji için kritik önemdeydi. Ancak bu topraklarda yaşayan köylüler, ürünlerinin değerini belirleyemiyor; satmak istedikleri her tütün dalı için izin, belge ve fiyat dayatmasıyla karşı karşıya kalıyordu. Hatta Reji dışı satışlar “kaçakçılık” sayılıyor, köylüler cezai işlemlerle yıldırılıyordu.
Reji sistemi, halkın ekonomik olarak ezilmesine, üretici köylünün emeğinin karşılığını alamamasına ve yerli ticaretin durmasına neden olmuştu. Bu sistem yalnızca ekonomik bir sömürü değil, aynı zamanda egemenliğe karşı bir tehditti. Atatürk bunu görmüştü.

Tarımdaki eşitsizliklere yönelik adımlar atıldı
Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte ise Osmanlı’dan miras kalan tarımsal eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya yönelik kapsamlı yapısal müdahaleler planlandı ve uygulamaya alındı.
Cumhuriyet’in ekonomik programı, emperyal mali denetimi sonlandırmayı temel hedeflerden biri olarak belirledi. Tütün üretimi 1925’te devlet tekeline alınarak Reji tasfiye edildi ve Tekel kuruldu. Bu süreci desteklemek amacıyla, 1924 yılından itibaren Anadolu’nun farklı bölgelerinde ziraat mektepleri kuruldu. Bu okullar sayesinde, üreticiye yalnızca bilgi verilmedi; aynı zamanda bilgiye dayalı üretimin modernleşme projesinin omurgası olduğu mesajı da verildi.
Kooperatifleşmenin önü açıldı
Tarımın bireysel çaba yerine kolektif yapı ile verimli hâle geleceği anlayışıyla, 1931 yılında Kooperatifçilik Yasası çıkarılarak üreticilerin birleşmesi teşvik edildi; böylece tarım ekonomisinin küçük ölçekli ama örgütlü aktörler eliyle güçlendirilmesi hedeflendi.
Son olarak, 1935’ten itibaren hayata geçirilen TARİŞ, Tütüncüler Kooperatifleri ve benzeri üretici birlikleri, çiftçinin ürününü doğrudan pazarlayabilmesi, fiyat istikrarının sağlanması ve ulusal tarım politikalarının tabandan yukarıya doğru inşa edilebilmesi açısından stratejik kurumsal araçlar hâline geldi.
Tarımda bağımsızlığın hikayesi
19 Mayıs 1919’da Bandırma Vapuru’nun Samsun’a taşıdığı şey sadece bir halkın kurtuluş mücadelesinin umutları değildi; bir kalkınma vizyonuydu. Atatürk’ün liderliğinde şekillenen Cumhuriyet, yalnızca devletin sınırlarını değil, halkın toprağıyla olan ilişkisini de yeniden inşa etti. Reji sisteminin bitirilişi, Tekel’in kurulması ve atılan onlarca adım Türkiye’nin tarımsal bağımsızlık hikayesini de anlatıyor.