Bağ mildiyösü, başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada önemli bir bağ hastalığı olarak tanınıyor. Mildiyö hastalığına neden olan hastalık etmeni çiçek salkımlarını, meyveleri ve sürgünleri çürüterek doğrudan verim kayıplarına yol açıyor. Meydana gelen yaprak enfeksiyonlarından kaynaklanan erken yaprak dökümleri ise asmayı kış hasarına karşı korunaksız hale getiriyor.
Bağ üretim alanı bakımından dünyanın önemli ülkelerinden biri olan Türkiye’de, üzüm üretiminde hemen hemen her yıl karşılaşılan ve önemli verim kayıplarına neden olan hastalıklardan biri de mildiyö hastalığı. Özellikle ılıman ve nemli iklim koşullarında bağcılık için büyük tehdit oluşturuyor. Elverişli hava koşullarında ve hastalığın tedavi edilmemesi durumunda bağ üretim alanlarında yüzde 75’e verim kayıpları yaşatan bu hastalık, doğan sürgünleri zayıflatarak da ciddi zararlara yol açabiliyor.
Bağlarda yıkıcı bir rol üstleniyor
Bağcılığın en tehlikeli patojenlerinden biri sayılan Plasmopara viticola, ilk olarak 1834 yılında Schweinitz tarafından ABD’nin güneydoğusunda gözlemleniyor. İlk gözlemden kısa bir süre sonra üzüm üretimi ve veriminde yıkıcı bir rol oynadığı saptanan bu patojen, tüm Avrupa ülkelerine tanıtılıyor. Hastalık etmeni ile mücadelede deneyim kazanan ilk Avrupa ülkesi Fransa, patojenin ortaya çıkmasından sadece birkaç yıl sonra daha dayanıklı bir üzüm türü üretebilmek adına Amerikan üzüm köklerine kendi asmalarını aşılamaya başlıyor. O yıllarda üzüm üretimini yüzde 50’ye kadar düşürdüğü tahmin edilen bu patojenin, yol açtığı mildiyö hastalığı ise Avrupa bağlarını etkileyen en tahripkar hastalık olarak kabul görüyor.
Şiddetli enfeksiyonlar asmayı yapraktan ediyor
Bağ mildiyösü hastalığına neden olan patojen, kışı hastalıklı yapraklarda geçiriyor. Optimum çimlenme sıcaklığı 22-25°C arasında değişen fungusun inkübasyon süresi ise yaprak yaşı, hava nemi ve sıcaklığı ile değişiyor. Asmanın tüm yeşil kısımlarında görülebilen bağ mildiyösü, büyüme mevsimi boyunca yapraklarda enfeksiyona yol açıyor. Oldukça küçük, seçilmesi zor, yeşilimsi sarı, yarı saydam noktalar şeklinde gelişen genç enfeksiyonlar, zamanla büyümeye ve yaprağın üst yüzeyinde düzensiz, soluk noktalar halinde görülmeye başlıyor. Aynı zamanda yaprağın alt yüzeyinde gelişen misel örtüsü ile enfekte olmuş yapraklar ise yavaş yavaş kahverengine dönüyor, soluyor ve kıvrılarak dökülüyor.
Meyve enfeksiyonları olgunlaşmayı engelliyor
Meyvelerde meydana gelen çoğu enfeksiyonun, çiçeklenmeden sonraki 3-4 hafta arasında değişen süreçte geliştiği görülüyor. Asmanın çiçek açtıktan sonraki bu sürecinde, meyveler her ne kadar enfeksiyona karşı dirençli olsa da meyve sapları hassas kalabiliyor. Bu aşamada gerçekleşen enfeksiyonlar genç meyvelerin kahverengileşmesine, daha yumuşak ve kolay parçalanabilir olmasına yol açıyor. Genellikle, sıcak yaz aylarında meyve enfeksiyonları daha az meydana gelirken, enfekte olmuş meyvelerde ise normal olgunlaşma beklenmiyor.
Bağ mildiyösü riskini azaltmak gerekiyor
Bağ mildiyösü riskini azaltmak için bağın mutlaka hava hareketi olan ve iyi drene edilmiş topraklara kurulması gerekiyor. Ayrıca asmalar, yaprak ıslaklığını en aza indirmeye yardımcı olacak doğal hava hareketi modellerinden yararlanan sıralara dikiliyor. Yaprak gölgesini yönetebilmek adına ise kafesleme sistemlerinden faydalanılıyor. Özellikle ikincil enfeksiyonlardan bağın korunabilmesi adına geceleri artan nemin önlenmesi gerekiyor. Mümkünse üstten sulamadan kaçınılması ve yaprakların hızlı kuruyacak şekilde planlanması mildiyö hastalığı ile mücadelede dikkat edilmesi gereken noktalardan. Ayrıca hastalığın erken teşhisi oldukça kritik. Düzenli yapılacak takiplerle birlikte doğru bir zirai ilaç mücadelesi ekonomik değeri yüksek olan bağlarda hayati bir önem taşıyor.