Orman yangınlarını daha sık, daha etkili ve kontrolü zor hale getiren küresel iklim değişikliğinin etkilerini azaltmayı hedefleyen yeşil tarım tüm yönleriyle tarlasera Ağustos sayısında inceleniyor.
Son iki haftadır Türkiye yalnızca kavurucu sıcaklar ve onun yarattığı bunaltıcı ortamla değil, 47 farklı ilde etkili olan orman yangınlarının hem doğayı hem de bu can yakıcı felaketlere tanık olan her bir ruhu kavuran ateşiyle boğuşuyor.
Orman yangınları sadece ağaçların yanmasından ibaret değil. Doğal olarak yetişen veya yetiştirilen tüm bitkiler ve hayvanlarla birlikte bu alanlardaki tüm bir yaşam döngüsü, kimi zaman tek bir kıvılcımdan çıkan bir alev denizinin içinde geri dönülmez şekilde tahrip ya da yok olabiliyor.
Dahası, orman köyleri başta olmak üzere bu bölgeler ya da çevresinde yer alan yaşam alanları, tarım arazileri, geçimlerini bu arazilerde yetiştirdikleri ürünlerden sağlayan üreticiler için her orman yangını büyük kayıplara ve yıkımlara yol açıyor. Türkiye’de bugün halen dumanı tüten yangın felaketlerinden yansıyan görüntüler de ne yazık ki bunu fazlasıyla doğrular nitelikte.
Bilimsel gerçekler de alevler altında kalmasın!
Yaşanan orman yangınlarının zararları yalnızca bölgesel olarak kalmıyor. Yangınlar doğrudan ya da dolaylı ekonomik etkilerin dışında ekosistemin bozulmasına ve gezegenin ömrünün giderek kısalmasına neden oluyor. Dolayısıyla da en büyük zararı yine kendi türümüz de dahil olmak üzere bütün canlılar görüyor.
Tüm bu süreçte yangınlara müdahalede görülen yetersizlik üzerine çokça tartışıldı ve tartışılmaya da devam edecek. Tarım ve Orman Bakanlığı başta olmak üzere konuya dair sorumlu konumda olan tüm kurumları ve bu topraklarda yaşayan istisnasız her bir yurttaşı ilgilendiren bu soruna dair tartışmaların gerekliliği su götürmez.
Ancak en az “müdahale” konusu kadar dikkate alınması ve doğru bilgiyle hareket edilmesi gereken asıl konu ise orman yangınlarının altında yatan nedenler. Spekülasyonların ve yanlış bilgilendirmelerin havada uçuştuğu böylesi günlerde, bundan sonraki olası diğer felaketlerin önüne geçmek için bilimsel gerçeklerin kamuoyuna yansıtılması büyük önem taşıyor.
Her bir ağacın kökü geleceğe bağlanıyor
Peki bilim ne söylüyor? Son yıllarda orman yangınlarının sayısı, etki alanları ve müdahalelerdeki yetersizliğin dramatik şekilde artmasının ardında çok açık bir faktör var: Küresel iklim krizi. İçinden geçtiğimiz bu iklim krizi sürecinde azalan yağışlar ve artan sıcaklıklarla birlikte bu gidişatın daha da şiddetleneceği aşikar.
Elbette ki bu, yangınları söndürmekten çok daha kolay ve ucuz olan önleyici tedbirlerin alınmaması için bir bahane olamaz. Ancak gezegenin on, yüz, bin yıllara dayanan yaşam kaynaklarını saatler ya da dakikalar içinde küle çevirebilen bu yangınlar kökte yatan sorunla, yani iklim kriziyle mücadelenin acilliğini bir kez daha, acı şekilde hatırlatıyor.
Yakın zamanda sonuçlanan bir araştırma da aynı keskin gerçekliğe işaret ediyor: “Dünyanın akciğerleri” olarak tanımlanan Amazon ormanları artık karbondioksit emmek yerine salmaya başlamış durumda. Aynı araştırmaya göre; ormanların yüzde 30 oranında yok edildiği yerlerde, ormanların yüzde 20 oranında yok edildiği yerlere kıyasla 10 kat daha fazla karbon emisyonu görülüyor. Yani iklim değişikliğiyle mücadelede her bir ağacın büyük rolü var!
Doğa ile bitkisel üretimin kaderi ortak
Neden olduğu sera gazı emisyonuyla iklim değişikliğinden birinci derecede sorumlu sektörlerden biri de tarım. Bu gerçekliği tersten okursak; tarımda yaşanacak bir paradigma değişikliği dünyanın geleceğini kurtaracak bir dönüşüm yaratabilecek güçte. Aslında bu dönüşüm modern tarım teknolojileri ve yeni üretimsel yaklaşımlar aracılığıyla çoktan başladı bile. Ancak kazançlar kadar kayıpların da günbegün dramatikleşmesine bakılırsa, elimizi çabuk tutmamız gerekiyor!
İşte bu dönüşümü hem bitkisel üretim hem de doğa yararına hızlandırmaya aday konseptlerden biri olan “yeşil tarım” bu ay Aylık Tarım ve Kültür Dergisi tarlasera’nın Kapak Konusu sayfalarında inceleniyor. Sera gazı emisyonlarını azaltma, biyoçeşitliliği korunma, gıda güvencesini ve daha fazla istihdamı sağlamada kritik rol üstlenebilecek olan yeşil tarımı tüm yönleriyle ele aldığımız yazımızı ilgiyle okuyacağınıza eminiz.
Türkiye ihracat yarışında neden geriye düşüyor?
Türkiye’nin tarımsal ihracatı her yıl belirli bir ivme ile artıyor, ancak küresel pazarda rekabet halinde olunan pek çok ülke Türkiye’den daha az ürün ihraç etmesine karşın daha fazla gelir elde ediyor. Tarımsal ürünlerin katma değerleri arttırılmadığı sürece, her geçen gün daha da açılan makası kapatmak mümkün değil. tarlasera Ağustos sayısında bu zorlu çelişkinin nedenlerini ve çözüm yollarını tartışıyor.
Temelinde yine iklim değişikliğinin imzasını görebileceğimiz iki tarımsal gündem daha tarlasera’da ele alınıyor: Antepfıstığında kuraklığa bağlı olarak yaygınlaşan fitoplazma hastalığı ve karpuzun hasat süreçlerindeki zorunlu değişimler. Düşük maliyet ve yüksek gelir potansiyeliyle pitaya ve şalgam yetiştiriciliği, turunçgillerde harnup güvesiyle mücadele yöntemleri ve geliştirdiği hibrit çeltik çeşitleriyle çok geniş bir nüfusun açlıkla savaşımına büyük katkılar sunan bilimci Yuan Longping’in öyküsünü de bu ay tarlasera sayfalarında bulacaksınız.
Okumak için mola verin!
Yenilikçi tasarımı ve görsel kalitesiyle yıllardır okurlarına çok özel bir dergi deneyimi yaşatan tarlasera’nın Ağustos sayısını edinmek Satın Al sayfamızı ziyaret edebilirsiniz. Derginizi dijital ortamda okumak için ise Dergilik uygulamasını telefonunuza indirip bu linke tıklayabilirsiniz. tarlasera’yı her ay masanızda görmek için ise tek yapmanız gereken abone olmak. Bunun için Abonelik sayfamızdan yalnızca birkaç dakika süren abonelik işlemlerini gerçekleştirmeniz yeterli.
Orman yangınlarının yanı sıra Temmuz ayında yaşanan sel felaketleri sonucu hayatını kaybeden tüm insanlarımızla birlikte kaybettiğimiz tüm canlılar için üzüntülerimizi dile getiriyoruz.