Türkiye’de ilk olarak 90’lı yıllarda başlayan makineli pamuk hasadı son 15 yılda ürünün kaderini dönüştürmeye başladı. Tarım alanları ve işgücündeki daralma pamuğun geleceği için de hasat makinelerini başrole koyuyor.
Tarımda modern teknolojiler tohum ıslahından pazarlama aşamasına kadar üretimin tüm süreçlerinde kökten değişimler yaratmaya devam ediyor. Bu dönüşümlerin kimi hem adaptasyonu hem de üretime etkileri itibariyle geniş zamanlara yayılsa da, kimi yenilikler var ki kısa zamanda çok daha gözle görülür sıçramalarla kendini ispatlıyor.
Son yıllarda buna en iyi örnek oluşturan teknolojilerden biri pamuk hasat makineleri oldu. Hem verim artışı hem de işgücü tasarrufuyla büyük fark yaratan bu sistemler, özellikle dünya üretiminin yüzde 80’ini karşılayan 7 büyük pamuk üreticisi ülke için büyük önem kazandı. Bu 7 ülkeden biri de tarımsal tarihinde pamuğun başrollerden birini oynadığı Türkiye.
Türkiye’de geleneksel pamuk tarımı 80’li yıllardan itibaren bir düşüş sürecine girmişti. 1990’lara gelindiğinde üretimin merkezi konumundaki Çukurova bölgesinde arazilerin yaşadığı dönüşüm ve geçmiş on yılları aratan üretim miktarları pamuk tarımının “nostaljik” bir hale bürüneceği korkusunu bile yaratmıştı.
Pamuğun ikinci baharı nasıl başladı?
Ancak 2010’lu yıllara girilirken Konya ovası ve Güneydoğu bölgesinde de yaşanan yükselişle birlikte pamuk tarımında adeta ikinci bahar başladı. Bu geri dönüş ürüne ayrılan arazilerin eski görkemine kavuşmasından da çok artan verimle kendini belli etti. Birim alanda alınan üründeki artış ve pamuğun yeniden kazançlı bir ürün olarak ön plana çıkmasındaki en önemli faktör ise makineli hasadın yaygınlaşması oldu.
Son birkaç yıldır yeniden dalgalanmaya başlayan üretim-gelir denklemi pamuğu tarımsal gündemin üst sıralarında tutuyor. Ancak modern tekniklere adapte olmuş ve istikrarlı bir üretim ile pamuğun geleceğine umutla bakmak mümkün. Peki pamuk hasat makineleri bu umudu yeşertmeyi nasıl başardı?
Değişimin çanları 1996’da çalmıştı
Türkiye’de pamukta makineli hasat girişimleri aslında 1996 yılında başladı. Daha önceki yıllarda da bazı çalışmalar yapılmış ancak ithalat tarafında yaşanan aksaklıklar makineli hasadın gelişmesini engellemişti. 1996 yılında hasat kayıpları kabul edilebilir sınırdan az olan ABD menşeli iğli makinelerinin gelmesi ise değişimin habercisi gibiydi.
Makineli pamuk hasadının büyük bir ivme kazandığı 2006 yılından itibaren ise değişim artık rakamlara net bir şekilde yansımaya başladı. 2008 yılında ilk iki sıralı, iğli sistem, çekilir tip makine üretimi yapılırken, 2010’da ise yine ilk iğli sistem balyalı pamuk hasat makinesi imal edildi. Bugün en çok kullanılan iğli sistemin yanı sıra pamuk mekanizasyonunda hasat kalitesi ve operatör konforuna yönelik iyileştirmeler de devam ediyor.
400 kişinin işini tek başına yapıyor
Pamuk bitkisinde makineli hasat elle toplama yöntemine göre düşünüldüğünde 400 kişilik bir işgücü sağlamayı başarıyor. Bu makineler bir defa satın aldıktan sonra yaklaşık 10-12 yıl boyunca kullanılabiliyor. Ancak makine bakımlarının her yıl aksatmadan yapılması ve toplayıcı ünite içindeki iğlerin her yıl belirli oranda değiştirilmesi gerekiyor.
Makine bakım ve temizliğinin sezon öncesi ve günlük olarak iki boyutu olduğunu belirten DCT Tarım Satış Müdürü Abdullah Ziya Öztin, hasat öncesi özellikle pamukla ilk temas eden toplayıcı ünitelerin temizlenmesi gerektiğine söylüyor. “Her yıl iğ, doffer ve fırçaların aşınmış olanlarının, iki yılda bir ise toplama ünitelerinin en küçük aşınmış parçasına kadar değiştirilmesi gerekli” diyen Öztin, sezon içinde de her sabah ünite temizliği ve yağlama gibi işlemlerin önemine dikkat çekiyor.
Tohum seçimi ve ekim aralığına dikkat
Modern pamuk tarımında değişen tek faktör makinenin kendisi de değil. Ekilen tohumların da makineli hasada uygun olması gerekli. Öztin, verimli bir üretim yapabilmek için pamuğun oluştuktan sonra koza içinde tutunabildiği ve boyuna büyüyen çeşitlerin tercih edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Üreticinin dikkat etmesi gereken bir diğer nokta ise ekim aralığı. Bunun için toplama makinelerinin en az 70 cm aralıklı ekime uygun olarak üretildiğini akıldan çıkarmamak gerekiyor. Ayrıca, hasattan önce bitki yapraklarının yüzde 80’inin dökülmüş olması da şart.
Ucuz yedek parça tasarruf demek değil!
Pamuk üreticisini makine hasada geçme konusunda tereddütte bırakan faktör elbette ki ilk maliyet. Pamuk toplama makinelerinin yılda en fazla 60 gün çalışan ve yüksek fiyata sahip ürünler olduğu düşünüldüğünde bu anlaşılır bir çekince. Ancak verim ve kalitede yakalanan başarı uzun vadede maliyet dengesini kâr yönüne doğru çekmeyi başarıyor.
Bu dengeyi en hızlı şekilde fayda yönüne çevirebilmek için hasat makinelerinin bu kısa dönemde en verimli şekilde kullanılmasını öneren Öztin, aynı amaçla kullanılan yedek parçaların da kaliteli olması gerektiğini söylüyor: “Tasarruf etme düşüncesiyle ucuz yedek parça kullanılması ve bakımın doğru yapılmaması üreticiyi sezon ortasında yarı yolda bırakabilir ve daha büyük ekonomik kayıplara yol açabilir.”
Yaşanan hızlı dönüşüm umut verici
Tarımda makineleşmenin yarattığı büyük farklar, özellikle yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgınıyla birlikte derinleşen işgücü kriziyle birlikte yadsınamaz bir hale geldi. Aynı şekilde, tarım arazilerindeki daralma en dar alanda en çok ürünü elde etmeyi zorunlu kılıyor. Pamukta 2006 yılında yüzde 16 düzeyinde olan makineli hasadın 2020 itibariyle yüzde 80'ler düzeyine çıkması Türkiye'nin değişen koşullar karşısında önemli bir dönüşüm sağladığının göstergesi. Bu da ürün fiyatları ve piyasa şartlarına dair çalkantılara karşın pamuğun geleceğine dair umutlu olmak için yeterli bir veri sunuyor.