Sencer Solakoğlu’nu ülke tarımına dair sosyal medyada yaptığı eleştirilen nedeniyle 5 yıllık destek cezası almasıyla tanıdı. Oysa Solakoğlu, Bursa-Karacabey’de kurduğu çiftlikte planlı üretim ve teknolojiyi temel alarak yaptığı tarımla bir başarı hikayesinin de kahramanı.
Tarımsal üreticiliğe uzanan yaşam öykünüzü kısaca anlatır mısınız?
12 yaşımda İsviçre’ye gittim ve liseyi Lyceum Alpinum Zuoz isimli bir ticaret lisesinde okudum. 21 yaşında ise ABD’de giderek lisans eğitimimi Pasifik Üniversitesi’nde iktisat alanında, yüksek lisansımı ise Psikoloji ve Davranış Bilimleri bölümünde tamamladım. Türkiye’ye döndükten sonra bir süre ticaretle uğraştım ve 2008 yılında ise Feyz Çiftliği’nin temellerini attım. Bugün 47,6 bin metrekarelik bir ahır ve yaklaşık 6 bin dönümlük bir arazide tarımsal üretim yapıyoruz.
Yurtdışında tarım sektörünü gözlemlemiş biri olarak Türkiye’de üretici olmayı nasıl tanımlarsınız?
Türkiye’de sistem şöyle işliyor: Bir ürün üretiyorsun, hasadını yapıyorsun, sonra fiyat belirliyorsun. Halbuki modern ülkelerde üretilecek ürünün hangi fiyata satışının yapılacağı baştan belirlenir, pazarlıklar yapılır. Bu durum, o yıl ekilecek ürünle ilgili üreticiye çok iyi bir analiz yapma şansı verir. Türkiye’de ise bunun eksikliği yaşanıyor. Üretici kazanacak mı, kaybedecek mi belli değil. Bu yüzden Türkiye’de üretici olmak çok stresli.
Tarımsal üretimde rol model olarak gördüğünüz üreticiler var mı?
Mısır yetiştiriciliğinde ABD’yi takip ediyorum. Ulusal Mısır Yetiştiricileri Birliği her yıl verim yarışları düzenliyor ve en yüksek verimi alan üreticilerin rekoltelerini yayınlıyor. Orada üç sene üst üste David Hula isimli bir üretici rekor kırdı ve 3 bin 450 kilograma kadar ulaştı. Kendisi benim de örnek aldığım kişilerden biri; çünkü üçüncü nesil ziraat mühendisi, tek işi mısır tarımı ve işine müthiş derecede konsantre. Çiftlikleri gezdikçe ve araştırma yaptıkça bu işin ciddi bir altyapısı olduğunu öğreniyorsunuz. Özellikle Wisconsin Üniversitesi ve Pensilvanya Üniversitesi’nde yapılan araştırmaları kaçırmamaya dikkat ediyorum. Buralarda gördüğüm ve uygulanabilir olduğuna inandığım bütün yenilikleri uyguluyorum.
Onların üretim süreçlerinde yararlandığı pratikler, sizce Türkiye için de uygulanabilir düzeyde mi?
Tamamı uygulanabilir. Önemli olan aldığınız örneklem sayısı ve bu uygulamayı yaparken ticari bir işletmeniz olduğunu unutmamanız. Kendinizi benzer iklim koşullarına sahip ülkelerle mukayese etmeniz lazım. Eğer ABD’nin Florida eyaletiyle, yani rutubetin ve sıcaklığın yüksek olduğu bir yerle kıyaslarsanız, kendinizi çok iyi durumda gibi görürsünüz ama bu size doğru bir sonuç vermez. Örneğin Bursa için en benzer bölge Pensilvanya ve Virginia.
Bir üretici olarak Türkiye tarımının en büyük sorunu sizce hangisi?
Tek kelimeyle; kârsızlık. Türkiye’de üreticiler yeterli miktarda para kazanmıyor. Alnının teriyle, el emeğiyle yaptığı işte hak ettiği karşılığı alamamak, bir sonraki neslin de bu işe girmemesi anlamına geliyor. Nitekim üreticilerin yaş ortalaması 50’nin üzerine çıktıysa sebebi tamamen bu. Bir de şöyle bir ayrıntı var: Benim gibi tarım sektörüyle hiçbir alakası olmayan insanların bu işe girmesi çok yanlış. Ben tesadüfen bu işi çok sevdim, hayalimdeki iş oldu. Ancak çoğu zaman böyle olmuyor; “Önce hayaldi, sonra kabusa dönüştü” deniyor. İnsanlar sırf çalışanlarla işi yürütebileceğini düşünüyor ama gerçekler başarılı olamıyorlar. Üstelik piyasayı da bozuyorlar. Yani hem kendi canları yanıyor hem de piyasadaki diğer üreticilerin canlarını yakıyorlar. Bunun yerine küçük ve orta ölçekli aile işletmelerinin teşvik edilmesi, kârlı ve büyüme odaklı bir politika izlemelerinin sağlanması lazım.