tarlasera.com bitkilerde demir eksikliği üzerine araştırmalarıyla Borlaug Bursu almayı başaran ilk Türk bilim insanı Seçkin Eroğlu ile çok özel bir söyleşi gerçekleştirdi. Başarı öyküsünü anlatan Eroğlu, genç bitki bilimcilere de önerilerde bulunuyor.
Bitki bilimi alanında çalışmaya nasıl karar verdiğinizi ve akademik sürecinizi kısaca anlatabilir misiniz?
Beni bitki genetiğine lisansım sırasında yaptığım stajlar yönlendirdi. İlk stajımı kanser araştırmalarının yürütüldüğü bir hastanede tamamladım. Bizim devrede insan genetiğine, özellikle kanser çalışmalarına yoğun ilgi gösteriliyordu. Staj sırasında içinde bulunduğum hastane ortamı, hastaların yaşadığı trajediler, ölümler benim de psikolojimi olumsuz etkiledi.
Bu kasvetli ortamla tezat oluşturacak şekilde, bir sonraki stajımda ise çeşit çeşit renkte, tatta domates, kavun ve biberle uğraşıyordum. Bitki genetiğini seçmede pek çok rasyonel neden sayabilirim, ama en etkili duygusal neden kesinlikle bitkilerle uğraşmanın bana büyük mutluluk verdiğini fark etmek oldu. Yani neden pek çoğumuz saksıda bitki yetiştiriyorsa ben de o nedenle bitki genetiğini seçtim.
Borlaug Burs Programı'na kabul edilme süreciniz nasıl gelişti?
Borlaug bursundan haberdar olmamı Prof. Dr. Selim Çetiner Hoca'ya borçluyum. Borlaug Bursu’na başvurular kişinin akademik mükemmelliğine ve topluma katkı sunma potansiyeline göre değerlendiriliyor. Dünya çapında bin beş yüzden fazla araştırmacı arasından benim seçilmemde, doktoram sırasında Almanya'da başlayıp TÜBİTAK desteğiyle Türkiye'de süren akademik çalışmalarımın ve akademik alanın yanında, bilimi kitlelere yaymayı amaçlayan, evrim kuramı, biyoteknoloji gibi konularda hazırladığım yazıların etkili olduğunu düşünüyorum.
Çalışma konunuz olan bitkilerde demir eksikliğinin yarattığı sorunlar nelerdir?
Demir canlı vücudunda sentezleyemediğimiz, dolayısıyla yaşamak için dışarıdan almak zorunda kaldığımız bir elementtir. Bu kural hem insan, hem bitki için geçerli. Yeterli demir alamadığımızda kansızlık hastalığı baş gösterir. Dünya genelinde ve Türkiye'de her üç kadından birinde kansızlık görülür. Bitkiler de yeteri kadar demir alamadıkları zaman yaprakları sararır, gelişmeleri yavaşlar, bu tarımda verim kaybına neden olur. Üstelik gelişimleri sırasında demir eksikliği çeken bitkiden elde edilen gıda ihtiyacımız olan demir yönünden fakir olacağı gibi, kadmiyum gibi çok zehirli ağır metallerce zengin olacaktır. Dolayısıyla bitkilerde demir eksikliği hem verimi düşürür, hem insan sağlığına zarar verir.
Araştırmalarınızda ne gibi sonuçlara ulaştınız? Bu çalışma Türkiye ve dünya tarımı için nasıl bir önem teşkil edecek?
Biz çalışmalarımızda, bitkinin toprakta yeterli demir olsa bile bir başka element olan manganın varlığında o demiri bünyesine almada zorluk çektiğini, bu zorluğu aşmak için kök bölgesinde fazla manganı hücrenin çöp kutusu olarak bilinen koful organeline gönderdiğini keşfettik. Bu faaliyeti ve bu faaliyetten sorumlu geni tespit ettik.
Türkiye'ye döndükten sonra bu genin bitkinin yalnız kökünde değil, tohumunda da aktif olduğunu fark ettik ve bunun nedenini anlamaya uğraştık. Bu genin tohum çimlenirken ona gerekecek mangan ve demir depolarını oluşturan gen olduğunu bulduk. Bulgularımız ilerde demir eksikliğine bağışıklık tarım ürünlerinin geliştirilmesine böylece tarımda verim kaybının azalmasına ve gıda güvenliğine katkıda bulunacak.
Türkiye'de bitki genetiği ve biyomühendislik alanındaki eğitim olanaklarını ve modern biyoteknolojiye olan yaklaşımı nasıl buluyorsunuz?
Türkiye'de dünya ile paralel olarak araştırma ve eğitim olanakları genişledi. Yalnız büyük şehirlerde değil, artık pek çok şehirde biyoteknolojiyle uğraşan modern araştırma kurumları bulmak mümkün. Fakat, eğitim ve araştırma olanakları gelişmiş olmasına rağmen, üretilen yeni bilgi ve teknoloji istenilen düzeye ulaşmaktan henüz çok uzakta.
Akademik kariyerini bitki ve tarım bilimleri alanında geliştirmek isteyen öğrencilere ve bilimci adaylarına önerileriniz neler?
Her işten anlamaya değil, bir konuda uzmanlaşmaya odaklansınlar. Herhangi bir konuyu etraflıca öğrenebilmek o konuda uzun yıllar çalışmayı zorunlu kılıyor. Uzun yıllar deneyim kazanmadığınız bir konuda ise dişe dokunur yeni bir bilgi üretebilmeyi bekleyemezsiniz. Yeni bir konuda çalışmaya başladığınızda, akademik danışmanınızla yetinmeyin, o konunun dünya çapında uzmanlarını bulun ve onları ziyaret edip onlardan eğitim almayı teklif edin. Size ne kadar konuksever davranacaklarına şaşırabilirsiniz.