Rusya narenciye ve sert çekirdekli meyvelerde Türkiye’den yapılan ihracatın yeniden başlatıldığını açıkladı. Peki tarımın giderek bir “kriz döngüsü”ne dönüşen bu senaryodaki rolü nasıl değişecek?
Tarih: 11 Ekim 2012
Suriye’de birinci yılını dolduran korkunç iç savaşta ABD, Rusya, İran ve Türkiye gibi ülkelerin de daha “açık” şekilde konum almaya başladığı günler. Moskova’dan Şam’a sefer yapan bir Rus yolcu uçağı “askeri malzeme taşıdığı” yönündeki istihbarat üzerine Türkiye tarafından Ankara Esenboğa Havaalanı’na iniş yapmaya zorlandı.
Şok etkisi yaratan bu gelişme, Suriye yönetimini müttefik olarak kabul eden Rusya ile muhalifleri destekleyen Türkiye arasında bir krizin başlangıcı olarak yorumlandı. İki ülke arası gerginlikte oyuna ilk sürülen koz ise tarımsal ticaret oldu. Rusya Tarım Bakanı Nikolai Fydorov, Türkiye’den yapılan ithalata bağımlılıktan kurtulacaklarını açıkladı. İlerleyen günlerde sebze-meyve ürünlerinin çoğu “gıda güvenliği” gerekçeleriyle gümrüklerde bekletilmeye ya da geri gönderilmeye başladı.
Tarih: 3 Aralık 2012
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, “Stratejik İşbirliği Toplantısı” adı altında Türkiye’yi ziyaret etti. Aynı tarihte iki ülkenin Tarım Bakanları da İstanbul’da görüştü. Görüşmede “tarımsal ilişkilerin yalnızca ihracatı değil tohumculuk, Ar-Ge vb. konuları da kapsaması gerektiği” konuşulduğu açıklandı. Ve hemen ardından, gümrükte bekleyen TIR’lar Rusya’daki adreslere doğru yola koyuldu. Sanki zaman bir anda geriye sarılmış ve hiçbir şey yaşanmamışçasına 10 Ekim tarihine geri dönülmüştü!
Tarih: 24 Kasım 2015
Suriye’deki kaos iyice boyut kazanmış durumda. Bilanço çok daha ağır. Savaşın etkileri Türkiye’ye de ağır şekilde yansımaya başlamış. Tam bu tarihlerde, yine Rusya’ya ait -bu kez yolcu değil- bir savaş uçağı Suriye sınırı civarında Türkiye tarafından düşürülüyor. Ve kriz çanları bir kez daha -bu kez daha yüksek tonlarda- çalmaya başlıyor.
Rusya ile ikinci krizin ardından tarımsal üreticilerin deyimiyle; uçak tarım arazilerine düşmüştü.
Yeni uçak krizine dair “ikili politik ilişkileri olumsuz etkilemeyeceği”nden “savaş gerekçesi”ne kadar geniş bir yelpazede yorumlar ardı ardına geldi. İlişkilerin nereye evrileceği belirsiz kalırken olan yine tarıma oldu: Rus yetkililer -bu kez Türkiye’ye bağımlılığının azaltılacağını değil- ithalatın doğrudan kesileceğini duyurdu. 2016 takvimleri duvarlara asılırken önce kilit ürünlere, ardından neredeyse tüm ihracat kalemlerine ambargo koyuldu. Üreticilerin deyimiyle; uçak tarım arazilerine düştü!
…ve 10 Ekim 2016
Uçak krizinin ardından ilk kez Türkiye’ye gelen Putin, Türkiye’den bazı tarım ürünlerinin ihracatını yeniden başlatma kararı aldıklarını açıkladı. Bu sabah ise Rusya Tarım Ürünleri Denetleme Ajansı Rosselkhoznadzor’dan narenciye ve şeftali, erik gibi sert çekirdekli meyvelerde yasakların kaldırıldığı açıklaması geldi. Böylece Türkiye tarımının en büyük dış pazarındaki tıkanma -bu kez 2 ay değil- 11 ayın ardından kısmen de olsa çözülmüş oldu.
İhracatta zarar 100 milyon dolara yaklaştı
11 aylık süreç geride Rusya’ya yapılan ihracatta yüzde 60’lık bir düşüş bıraktı. Bu sürede Türkiye’nin yaş meyve-sebze ihracatında yaşadığı toplam gelir kaybı tahmini olarak 100 milyon dolara yaklaştı. Bu kaybın yaklaşık 3’te 2’si halen ambargo dahilinde olan domateste yaşandı. Üretimden ya da ihracattan elini çeken nüfusa da yenileri eklendi.
Olaylar tarımın dışında gelişse bile çözümlerin dikkate değer bir kısmı bizzat tarımın kendi içinde yatıyor.
Tarım bir kriz döngüsüne dayanabilir mi?
Dünden beri yaşanan gelişmeler ve ihracatın en önemli ayaklarından olan narenciye ve sert çekirdeklilere kapıların yeniden açılmış olması elbette sevindirici. Önümüzdeki günlerde bu listeye domates, hıyar, patlıcan gibi ürünlerin de eklenmesi şaşırtıcı olmayacak.
Ancak 2012’de yaşanan ve 2016’da daha sert koşullarda tekerrür eden senaryonun bir kısır döngüye dönüşmeyeceğini kim iddia edebilir? Dahası; bu senaryonun yükünü büyük ölçüde omuzlanan tarımın yeni krizlere dayanabilecek güçte olduğunu? Acı ki; bugün Rusya krizine deyim yerindeyse “görüşmek üzere” diyerek veda edildiğini söylemek yanlış olmaz.
Tarım: Fay hattının kendisi
Yaşananları Ortadoğu’daki kaos, Türkiye’nin değişken dış politikası ya da ülkeler arasındaki ilişkilerde tutarlılığın/beklenilirliğin geri planda kalması ile açıklamak mümkün. Tüm bunları “tarım dışı gelişmeler” olarak yorumlamak da. Peki o halde tarımı büyük fayların her sarsıntısında dengesi bozulan bir yapı, bir “günah keçisi” olarak mı göreceğiz?
Aslında bu senaryo bize bunun tam tersini de söylüyor: Özel koşullar ne olursa olsun, herhangi iki büyük ülke arasında yaşanan bir krizde sebze-meyve ticareti bir yaptırım odağı haline gelebiliyor. Tarımın her şeyin yanında ekonomik, siyasi, hatta diplomatik bir güç, bir anlamda kendi başına bir fay hattı olduğunu görmek ve buna göre davranmak gerekli.
Kan dolaşımını düzenlemek gerek
Olaylar tarımın dışında gelişse de çözümlerin dikkate değer kısmı tarımın içinde yatıyor. Planlı ve kaliteli üretim, markalaşma, güçlü pazarlama ve alternatifli ihracat gibi başlıklar işte bu yüzden ciddi ve acil önem taşıyor. Dışarıdan gelen sarsıntıları en az hasarla atlatabilen ve dengeleri yeniden kurabilen bir sisteme ihtiyaç olduğu kesin.
Özcesi, yeni krizlerle birlikte bir by-pass’a zorunlu kalmamak için Türkiye tarımının kan dolaşımını yeniden düzenlemesi gerekiyor.