Hâlâ bilim insanları varmış demek!
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin akademisyenlere yayın başına parasal destek sağlamaları, bu alanı gittikçe istismar edilen bir hâle sokuyor. Teşvikleri maddi ya da manevi çıkar kapısı olarak gören bilimcilerin en fazla rağbet gösterdiği konulardan birisi ise GDO.
Geçen ayki “Kim korkar hain GDO’dan” başlıklı yazımda, kamuoyunda GDO korkusu yaratarak bundan yarar sağlayan birçok şarlatanın bulunduğunu, bilim insanlarının bile bu korkudan etkilendiklerini yazmış, ardından da yazıyı “gerçek aydınların ve bilim insanlarının internet ortamında dolaşan iddiaları sorgulamasız endişe kaynağı olarak alıp korkmak ve hatta bunu yaymak yerine, artık erişilmesi kolay olan bilimsel kaynaklara ulaşarak sorumsuzca pazara sunulan GDO korkusuna itibar etmemeleri gerekir” diyerek tamamlamıştım.
Geçenlerde bu tespitimi destekleyen çarpıcı bir olay gerçekleşti İtalya’da. GDO konusundaki endişelerden biri de GDO yiyen insanlara ya da GDO’lu yemle beslenen hayvanlara gen geçmesi hatta bu hayvanların etini, sütünü ya da yumurtasını tüketen bizlere ve çocuklara dahi bu genin geçerek olumsuz etki yapmaları. GDO karşıtı sözde çevreci örgütünün bu iddiayı sürekli sıcak tutarak pek başarılı bağış kampanyaları yürüttüğünü de yazmıştım. Tabii ateş olmayan yerden duman çıkmaz sözünü unutmamak lâzım. Sözde çevreci örgütün GDO korkusunu salacak araştırmalar yapıp yayımlayan 3-5 bilimci bu kampanyaların ateşini biteviye yellemeyi ihmal etmiyorlar.
İtalya’da bir araştırma
Bunlardan bir tanesi de Napoli’deki Federico II Üniversitesi Veterinerlik ve Hayvansal Üretim Kürsüsü’nden Profesör Federico Infascelli. Infascelli grubu son yıllarda yayımlanan makalelerinde, GDO’lu yemle beslenen hayvanların kan ve dokularına DNA geçişini tespit ettiklerini ve hatta 2015 yılı içerisinde yayımladıkları bir makalede ise GD soya ile beslenen keçilerin dokularında DNA tespiti yanı sıra, bu keçilerden doğan oğlaklarda gelişme bozuklukları bulduklarını iddia etmişlerdi. Bu sonuçlar şimdiye kadar bilimsel risk analizleri çerçevesinde yapılan hayvan besleme çalışmalarının aksini göstermekteydi ve tabii ki bilim çevrelerinin dikkatini çekti.
Ben makaleyi Ankara Üniversitesi Zootekni Bölümü’nden Hayvan Beslenmesi Uzmanı Profesör Necmettin Ceylan hocamız ile paylaşıp görüşlerini istedim. O da hayvan beslenme uzmanı gözüyle inceleyerek çalışmanın detaylı bir analizini gönderdi ve özetle “sonuçların sağlam bir temeli ve bilimsel açıklaması yok” görüşünü bildirdi.
Manipülasyon ürünü olduğu fark edildi
Makalenin yayımlanmasının ardından İtalyan Senatosu’nda düzenlenen bir panele katılan Infascelli’nin iddiaları Milano Üniversitesi’nden Profesör Elena Cattaneo’ya pek inandırıcı gelmiyor. Aslında nörofizyoloji konusundaki çalışmaları ile tanınan ve bilimsel başarıları neticesinde hayat boyu İtalyan Senatosu üyeliğine seçilen Elena Cattaneo, bir bilim insanında olması gereken merakı sonucu dikkatle incelediği makalelerin üçünde ciddi manipülasyonlar yapıldığını saptıyor ve olayın üzerine gidiyor.
Önce İtalyan Senatosu’nun görevlendirdiği bir teknik komite, makaleleri ayrıntılı inceleyerek yapılan kandırmacanın boyutunu ortaya koyuyor; Cattaneo’nun da kuşkulandığı gibi farklı yıllarda yayımlanan farklı makalelerde aynı elektroforez jel resimlerinin farklı altyazılarla farklı sonuçlarmış gibi sunulduğu ortaya çıkıyor. Ardından da Napoli Üniversitesi’nde bizzat rektörün başkanlığında bir disiplin soruşturması yapılıyor. Bu soruşturma sonunda, bundan böyle Infascelli ve grubunun herhangi bir bilimsel makale yayımlamadan önce bulundukları bölümün başkanından onay almaları zorunluluğu getiriliyor.
Bilim galip gelecek
Bu olay ilk gündeme geldiğinde, Infascelli gazetelere büyük bir pişkinlikle “Bizim çalışmalarda herhangi bir hata yok. GDO konusu hassas bir konu... Anlaşılan büyük güçlerin menfaatlerine dokunmuşum...” gibi bu olayın ortaya çıkmasında çok uluslu şirketlerin etkili olduğunu çağrıştıracak beyanlarda bulunuyor. Buna karşın Cattaneo’nun yanıtı ise “Biz araştırmacılar tüm toplumun çıkarını ilgilendiren konularda çoğu zaman kamu kaynaklarını kullanarak çalışıyoruz. Dolayısıyla bu tip sahteciliğe gerek olmadığı gibi çalışmaların gücü de artırılmalıdır. Bir araştırma konusunda yalan söylemek ya da sonuçları manipüle etmek bana göre adi bir suç işlemekten farksızdır. Kabullenmesi acı olsa da herkes doğru ve dürüst bir yol izlemiyor.” Prof. Cattaneo sözlerini şöyle tamamlıyor: “Sonunda, her durumda, bilim galip gelecektir; zira bilim kendisini kontrol edip düzenleyecek, yanlışları düzeltecek ve bilinçli olarak yanlış yapanları dışlayacak enstrümanlara sahiptir.”
Bu makalelerden bir tanesi daha, Mart ayı içerisinde yayınevi tarafından yayından kaldırıldı. Bu ve benzeri yöntemsel yanlışlıklar gibi farklı nedenlerden ötürü yayımcılarının kararı ile yayımdan çekilen makalelerin hepsini “Retraction watch” isimli siteden görebilirsiniz. Tabii ki yayımdan çekilen makaleler sadece GDO ile ilgili makaleler değil; aklınıza gelen hemen her alanda her yıl binlerce makale şu veya bu bilimsel uygunsuzluklar nedeniyle yayından kaldırılıyor.
Teşvikler istismar ediliyor
Burada şunu da hatırlatmakta yarar var: Dünyada her yıl yayımlanan bilimsel makale sayısı 1,9 milyon kadar. Bu hem dünyadaki tüm üniversitelerin akademik performans değerlendirmesinde bilimsel yayınları dikkate almaları, hem de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin akademisyenlere yayın başına parasal destek sağlamaları sonucu oluşan ve gittikçe istismar edilen bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Evrensel, bilimsel ve akademik etik değerlerinden yoksun bir kısım akademisyen bu teşvikleri maddi ya da manevi çıkar kapısı olarak görürken, bir kısım “girişimci ruh” ise para karşılığı olur olmaz makaleyi yayımlamaktan büyük gelir kazanıyorlar. Bu vurguncu yayımcıların sayısı 2011 yılında 18 iken, 2016 yılı itibariyle 923 olmuş.
6 yıl önce TBMM'de ne olmuştu?
Bu olay bende ayrıca bundan tam 6 yıl önce Biyogüvenlik Kanunu tasarısı TBMM’de görüşülürken yaşanan bir olayı anımsattı. Dünyaca ünlü bilim dergilerinden Nature tarafından “Garip bir kanun” olarak nitelendirilen Biyogüvenlik Kanunu’nun bilimsel çalışmaları engelleyecek maddelerden arındırılması için ben ve Profesör Mehmet Öztürk başta olmak üzere birkaç bilimci epey uğraş vermiştik.
TBMM TV’den canlı yayınlanan görüşmeleri izlerken, ana muhalefet partisinden hem de benim eskiden çalıştığım üniversiteden bir milletvekili söz isteyerek kürsüye gelince “şimdi bilimsel çalışmaların kanun kapsamı dışında tutulmasını önerecek” diye düşünüp epey bir umutlanmıştım; ama hatun kişi “bebeklerde GDO kullanımının yasaklanmasını” önerdi ve değişiklik oybirliği ile kabul edildi. Anlaşılan bu akademisyen milletvekilinin, gelişmiş ülkelerde bilimsel risk analizlerinden geçerek ekimine ve gıda olarak tüketimlerine izin verilen GDO’ların en az klasik eşdeğerleri kadargüvenli olduğundan, onay almamış GDO’lardan ise zaten değil bebek maması, köpek maması bile yapılamayacağından haberi yoktu.
300 yıllık gecikmeyi yaşıyoruz
Meclisteki görüşmelerin sonuna doğru söz alabilen başka bir ana muhalefet milletvekili Profesör Osman Coşkunoğlu ise, bilimcilerden gelen uyarılara kulak vererek Biyogüvenlik Kanunu’nda “bilimsel çalışmaların kanunun dışında tutulması” yönünde bir değişiklik önerisi verdi. Tahmin edebileceğiniz üzere bu değişiklik önerisi içlerinde tarımcı akademisyenlerin de bulunduğu iktidar ve muhalefet partilerinin oybirliği ile reddedildi.
Sonuç olarak, bilimsel düşüncenin Türkiye’ye 300 yıllık gecikme ile getirilmeye çalışıldığını ve tabii ki pek de başarılı olamadığını bir kez daha görebiliyoruz. Bir tarafta Leonardo da Vinci ve Galileo gibi insanların torunu durumundaki Senatör Profesör Elena Cattaneo ve Napoli Üniversitesi Rektörü’nün bilimsel saygınlığı korumak için sergiledikleri duruş, öte yanda ise Türkiye’de bizim içine sürüklendiğimiz perişanlık...
|