Tarımın ekonomi için bir yük olduğu görüşü kısa süren ömrünü çoktan tamamladı. Ancak “üretime devam edebilmek için değil, üretimi geliştirmek için destek” anlayışının yerleşmesine ihtiyaç var.
Tarımda 2017 itibariyle havza bazlı destek modeline geçiliyor. Aslında Türkiye için bu sistem yeni bir konsept değil. 2009 yılında kabul edilen “Tarım Havzalarının Belirlenmesine İlişkin Karar” ile Türkiye coğrafyası 30 farklı üretim bölgesine ayrılmış ve bugünküne benzer bir ürün listesi hazırlanmıştı. Yeni model ise destekleri 941 ilçe ile çok daha yerel düzeyde ele almayı amaçlıyor. Bu çabalar, geçen 7 yıl içinde eski sistemin işlerlik anlamında yaşadığı sıkıntıyı kanıtlar nitelikte.
Ürün deseni herkesi memnun etmedi
İlçe düzeyinde örgütlenen bir ürün planlamasının dezavantajları da yok değil. Nitekim listenin revize edilmesi yönünde talepler şimdiden yükselmeye başladı. Konya’nın bazı ilçelerinde danelik mısır, İzmir’de tahıl ürünleri ve Çorum’da fındığa dair yapılan açıklamalar bunlardan bazıları.
Değişim sancılı olacak
Türkiye için stratejik ve yaygın ürünlerden şekerpancarının listede yer almaması da dikkat çekici. Zeytinde yalnızca yağlık üretime destek verilmesi de Bursa-Gemlik gibi sofralık zeytinle ön plana çıkan bölgeleri mutlu etmemiş görünüyor. Tüm bunlar düşünüldüğünde; mevcut destek modelinin kökten değişiminin sancılı olacağını tahmin etmek zor değil.
Doğrudan gelir destekleri ilk sırada
Türkiye’de arazi veya ürün bazlı verilen doğrudan nakit ödemeleri ile prim fark ödemeleri toplam tarımsal desteklerin 4’te 3’ünü oluşturuyor. İyi Tarım, organik tarım ve sertifikalı tohum kullanımının yanı sıra, bu yıl bir çatı altında toplanarak dekar başına 11 TL olarak belirlenen mazot ve gübre destekleri ise ikinci ayağı oluşturuyor.
Hibe yardımları artışta
Tarımın stratejik öneminin yeniden keşfedilmesine paralel olarak hibe desteklerinin sayısı da artıyor. AB uyum süreci kapsamındaki kırsal kalkınma programı (IPARD) Türkiye’de desteklerin yüzde 9’unu sağlıyor. 2014’te İzmir GTHB İl Müdürlüğü ve KOSGEB’in kadın girişimcilere, bu yıl da Bakanlığın ülke genelinde 18-40 yaş arası girişimcilere yönelik hibe yardımı ile birlikte sulama, seracılık, depoculuk destekleri de tarıma yatırımı teşvik eden diğer uygulamalar.
Diğer ülkelerde durum ne?
OECD’ye göre tarımsal desteklerin Gayrisafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) içindeki payı AB’de yüzde 0,7, ABD’de ise yüzde 0,4 iken Rusya’da yüzde 1’e kadar çıkıyor. Türkiye’de ise 2006’da kabul edilen Tarım Kanunu’na göre bu oranın en az yüzde 1 olması gerekiyor. Hibe destekleri hesaba katıldığında bu oran yakalansa da, doğrudan desteklerin payı binde 6 düzeyinde kalıyor.
Türkiye 3 yıldır tersine rekor kırıyor!
Her durumda bu rakamlar Türkiye için bugüne kadarki en düşük destek düzeyini işaret ediyor. Hatta yüzde son 3 yıldır tersine rekor kırıldığı söylenebilir! Aslında son 20 yılda AB’de de tarımın bütçedeki payı yarı yarıya azalmış durumda. ABD’de de durum pek farklı değil. Ayırt edici nokta ise desteklerin niteliği.
Nakit ödemesine bağımlılık kötüye işaret
AB ve ABD’de doğrudan destekler yerini kırsal kalkınma, sürdürülebilir tarım ve yalnızca üretim aşaması değil hasat sonrasına dair yatırımlara yönelik desteklere bırakıyor. Türkiye’de nakit ödemeleri hala ezici ağırlığa sahip olması ise üreticilerin ve üretimin nakit destek ödemelerine olan bağımlılığına işaret. Aynı şekilde, profesyonel işletme ve organize üretim eksikliğinin de bir göstergesi.
Destek anlayışını güncellemek gerek
Tarımın ülke ekonomisi için “bir yük olduğu” görüşü kısa ömrünü çoktan tamamladı. Tarıma olan desteğin yeniden yükselişe geçmesi bu yüzden zorunlu. Ama tarımı desteklemenin yalnızca daha fazla ödeme yapmak anlamına geldiği düşüncesini de artık geçmişe gömmek gerekli! Yöntemi ne olursa olsun, Türkiye’ye “üretime devam edebilmek için değil, üretimi geliştirebilmek için” yapılan nitelikli bir destek sistemi gerekiyor.